15 Aralık 2010 Çarşamba

Hu huuu

Merak edenler için hala hayattayım ama aylardır rejim yaptığım yok :(  İşler epey yoğun, o nedenle buraya hiç vakit ayıramadım.

Yılbaşından sonra tam gaz geri dönüyorum rejime. İlk hedef 20 kg daha vermek. 

Bekleyin beniiiiiiii :)

7 Ekim 2010 Perşembe

6 Ekim

Dün, her çarşamba olduğu gibi tartı günümdü, geçen hafta 700 gram vermişim. Buna da şükür diyorum ve dünkü menüme geçiyorum :)

Sabah: 1 kâse müsli, biraz light süt ile

Arada: 2 mürdüm eriği, 2 fincan yeşil çay

Öğlen: 1 kâse yayla çorbası, 1 porsiyon mercimek yemeği, salata

Arada: 1 avuç badem, 1 küçük kırmızı elma, 1 şekersiz Türk kahvesi, 2 fincan yeşil çay

Akşam: 1 porsiyon taze fasulye, 4 kaşık pilav, 1 kâse cacık

Arada: 2 fincan sahlep (light süt ile yapılmış)

5 Ekim 2010 Salı

Yapılan En Önemli Hatalar


Daha bugün, neden 30 kg verdiğim halde hala bu kadar şişko olduğumu, bunca yıldır bir alıp bir verdiğim kiloların sonucunda aslında giderek genişleyip yağlandığımı düşünür ve makus talihime ağlarken, az önce yine Selahattin Dönmez'in sitesinde bir yazı buldum. Herkesin okumasını şiddetle tavsiye ederim. :)

Alıntıdır:

Yapılan En Önemli Hatalar: Bir Defada Kilo Vermeyi Amaçlamayan Diyet Uygulamak

Hayatımıza başlarken doğumsal olarak 2 çeşit yağ hücresi ile doğmaktayız. Bu yağ hücreleri belirli zamanlarda artış göstermektedir. Birey kendini düşünecek olursa doğduktan sonra anne sütünden ek besine geçtiği dönemde...
Hayatımıza başlarken doğumsal olarak 2 çeşit yağ hücresi ile doğmaktayız. Bu yağ hücreleri belirli zamanlarda artış göstermektedir. Birey kendini düşünecek olursa doğduktan sonra anne sütünden ek besine geçtiği dönemde yeni besinlere başlama ve kilo alma ile yağ hücresi sayısı artmaktadır. Çünkü gelişen organizma için kilo almak ve boy uzaması en önemli sağlık kriteridir. Büyüyen organizma 5-7 yaşlarında da yağ hücrelerinde artışa neden olur. Bu dönem ise bireyin ilk okullar ile tanıştığı dönemdir. İşte hayatın bu ilk yedi yılında eğer hızlı kilo artışı olursa şanslı olan vücudumuzun metabolik düzenini bozmuş oluyoruz ve hayatın diğer dönemlerinde kilo problemi ile uğraşmak durumunda kalıyoruz. Bu okul dönemini izleyen ilk ergenlik döneminde vücudun erişkin döneme geçerken ki kas ve yağ dokusunun yapılanmasına bağlı olarak bir kere daha vücutta yağ sentezi oluşur ve erişkin dönemde bizim kilo durumumuzu belirleyen yağ hücresi sayısına ulaşır. İşte buradan sonra kilo kontrolü oldukça önem kazanmaktadır. Çünkü hiçbir zaman kilo verme ile oluşan ve bu olgunluğa erişen yağ hücrelerinin sayısı değişmemektedir. Sadece yağ hücresinin oluşan hacmi küçülür ve böylece kilo verilebilmektedir. Kilo verecek bir bireyi düşünelim. Belirli bir kiloda ve diyete başlıyor. Belirli bir süreç içerisinde istenilen kiloya geliyor. Burada kişinin diyete başlamadan önce yağ hücresi sayısı kaç ise hedef kilosuna geldikten sonra da yağ hücresi değişmiyor. Sadece büyümüş olan yağ hücresinin hacmi yani yoğunluğu küçülüyor. Eğer bu birey her ne neden olursa olsun yeniden kilo aldığında vücut çok önemli bir mekanizma ile hem yağ hücresinin kilo almaya bağlı hacmini arttırıyor hem de yeni yağ hücreleri de sentezleyerek bireyin vücudunun genişlemesine, daha fazla yağlanmasına ve daha hızlı kilo almasına neden oluyor. Ve bu birey yeniden kilo vermek isterse yeni yapılanmış ve kazanılmış yağ hücreleri üzerinden daha zorlu yeni bir diyet sürecine başlayıp iyi kilo verebilmesi için hem daha uzun bir süreye hem de daha zorlu bir döneme başlamış oluyor. Bu nedenle bireyler hayatlarında bir defa da kilo problemlerini çözecek bir beslenme sistemi ile kilo vermeli, yaşam boyunca kilolarını koruyacak şekilde beslenme düzenlerine devam etmelidirler. Dünyada tüm bireylerde bu durum benzerdir. Ve kilo verme tedavilerinin bireylerin kafalarını karıştırmasının ve farklı diyet tedavilerinin çıkmasının altında yatan neden de budur. Bireylerin kilo alma durumundaki psikolojik duygu durumlarından yararlanarak, sürekli onları diyete iten bir sistem içerisinde olmalarını sağlamak. Bu nedenle kilo verecek kişiler yaşam boyu kilo korumayı sağlayacak bir beslenme sistemini iyi seçmeli, kilo verirken çok hızlı olmayan yöntemleri tercih etmeli, düzenli yapabileceği fiziksel aktiviteyi seçip kilo korumada sürekliliği sağlamalı ve mutlaka olumsuz yeme davranışı durumlarını ortadan kaldıracak bir siteme entegre olmalıdır.

Bir Bilgi: İnsanın gen haritasında yaklaşık 30.000 kadar gen ve 3.2 milyar nükleotid baz çifti bulunmaktadır. Dünyadaki her bireyde aşağı yukarı bu miktar aynıdır. Ve kadın erkek fark etmeksizin bu gen dizilimi % 99.9’luk kısmı benzerdir. Sadece % 0.1’lik farklılık bizlerin birbirimizden ayrışmasını sağlamaktadır.  Bizlerin arasındaki bu genetik kod farklılıkları bizlerin hastalıklara karşı dirençli veya kolay yakalanabilir olmamıza neden olabilmektedir. İşte bu nedenle bireyler birbirlerinden farklı olarak ilaç ve diyete farklı olarak yanıt verirler. Oysa bugüne kadar duyduğunuz beslenme önerileri hep topluma yönelik olduğundan bireyler hep benzer diyetleri uygulayarak hep hüsran olan sonuçlar almışlardır. Yani bazıları hiç kilo verememiş, bazıları hiç kırmızı et yemezken kolesterollerini düşürememiş ya da bazıları tuzlu yese bile tansiyonları çıkmamış gibi… İşte genetik farklılıklarımız bizim beslenmemizde de değişik olarak kişiselleştirilme olmasını işaret ediyor. Farklılıklarımızı iyi bilerek beslenmek en doğrusudur.

5 Ekim Menüm ve İksir'e dönüş

Epeydir benim şu meşhur "iksir"den içmiyorum. Hatta aylar oldu diyebilirim. Selahattin Dönmez'den aldığım bu tarif, bende gerçekten çok işe yarıyordu. Bunu içtiğim zamanlar kilolarım patır patır gidiyordu. Ne zamanki içmeyi bıraktım, rejimi de gevşettim, işte o zaman yerimde saymaya başladım.

Bu akşam eve dönerken elmalarımı alayım, iksirimi yapayım. Herkese şiddetle tavsiye ediyorum. "Ne menem birşeydir bu iksir?" diyenler Light Tarifler bölümünde yapılışını resimli olarak bulabilirler. Fakaaaaaattt, bugün Selahattin Dönmez'in resmi sitesinden okuduğum kadarıyla tarife sadece 1 limon koymak gerekiyormuş, ben 2 koyuyordum, çok ekşi oluyordu zaten! İksirin işe yaraması için tarifteki oranlara birebir uymak gerekiyormuş. Önemle arz ederim.

Bunun dışında, bugün akşam yemeğine kadarki menümü yazayım:

Sabah: 1 kâse meyveli Müsli, biraz süt ile

Arada: 2 fincan yeşil çay

Öğlen: 1 kâse taneli sebze çorbası, 1 porsiyon tavuk (yanında biraz kavrulmuş patates), salata (kıvırcık + turp rende)

Arada: 1 şekersiz Türk kahvesi, 2 fincan yeşil çay, 2 mürdüm eriği

Akşam: Henüz bilmiyorum. Evde yemek yok :) gidince bakıcam artık...

Yarın tartı günü, bakalım tartı yüzüme gülecek mi?

24 Eylül 2010 Cuma

23 Eylül Menüm

Sabah: 1 kâse meyveli müsli, biraz süt ile...

Arada: yeşil çay

Öğlen: yoğurtlu semizotu yemeği, salata (az yağlı)

Arada: şekersiz türk kahvesi, yeşil çay, 3 mürdüm eriği, bir ufak armut

Akşam: 2 dilim kepek ekmeği, biraz beyaz peynir, biraz kaşar peyniri, domates, salatalık, birkaç zeytin

23 Eylül 2010 Perşembe

Sahalarda Görmek İstediğimiz Hareketler Bunlar!!!

Evet efendimmm, dün tartı günüydüü... 1 haftadır düzgün şekilde yapmaya başladığım rejimimin meyvelerini toplamaya başladım. Bu hafta 1.5 kilo vermişim. Tebrik koydummm kendime. 

Dün akşam da Var mısın Yok musun'un çekimlerinde izleyici olarak katıldım. Önce yarışmacı adayı olarak mülakata girdim. Sonra yarışmayı izledim. Bu henüz 1. mülakattı, 3-4 kere çağırıyorlarmış en az. O kadar kişi içinden seçilme şansım olduğunu pek sanmasam da, denemek istedim. :) Loto'dan para alma ihtimalim neyse bundan da o sanki...  Epey yorucu işmiş bu televizyonculuk vs..  Eve geldiğimde gece saat 3'tü. Şu an acaip uykusuzum...
 

Çekim sırasında tam Acun'un arkasında oturuyordum. Üzerimde kahverengi bluz vardı. Bir ara yanımda oturan adamla trafik canavarı ve trafik kuralları vs. üzerine bir konuşma oldu, o sırada kameranın görüş alanına girdiğimi sanıyorum. İzleyince görücez bakalım. Beni görmek isteyenler programı izlesin, ordaki en şişko kızı görünce anlayınki o benim :))) En önde oturuyordum. Birşey söylemediler ama benim tahminlerime göre program cumartesi akşamı yayınlanır. İzleyin anacımmm...

Not: Yarışmacının adı Ali idi. :)

21 Eylül 2010 Salı

21 Eylül Menüm

Bugünkü menüm şöyle:

Sabah: 1 kâse meyveli müsli, biraz süt

Arada: yeşil çay

Öğlen: 1 kâse domates çorbası, yarım kâse cacık, salata (az yağlı)

Arada: 1 elma, yeşil çay, şekersiz türk kahvesi

Akşam: Tavuklu yeşil salata (elma sirkeli ve çok az yağlı)

Arada: 1 armut


Yarın elma alıp, eskiden yaptığım elmalı limonlu iksiri yapacağım. O karışım bana çok iyi geliyordu bunu anladım. Tam gaz devammmmmmmmmm!!!

20 Eylül 2010 Pazartesi

20 Eylül

Kaç gündür yazmak istiyorum bir türlü fırsat olmadı... Rejim iyi gidiyor. Sabahları (haftasonu hariç) müsli yiyorum. Diğer öğünlerim eskisi gibi... Çarşamba günü tartılacağım bakalım, henüz tartılmadım ama genel olarak bende bir rahatlama söz konusu...

13 Eylül 2010 Pazartesi

Yeni bir başlangıç yapıyorum, yaaaap-tımmm

Son yazımdan beri bende hala tık yoktu :) Yemeyi fazla abartmasam da, yerimde saymak bile yeterince moral bozucu. Bu yazı çok verimsiz geçirdim. Ama artık kış moduna geçtim, toparlıyorum. Bayram geçsin diye bekliyordum, o da geçti. Artık bahane kalmadı. 

Yerimde saymak derken tabi +1 olmuşum, 116'dan 117'ye çıktım. Ama olsun. Bugünden itibaren tam gaz. :)

Menülerimi önceden yaptığım şekilde yazmak beni çok sıkıyor. O yüzden menümü yazılarımın içine ara ara yerleştireceğim. Hem blogu daha sık güncellemiş olurum. Hem de yok dosyayı hazırla, oraya yükle, ordan link ver filan gibi işkencelerden kurtulmuş olurum. Merak edenler için eski menülerim, "Bugün ne yedim?" başlığının altında... Yenileri ise her an her yerde olabileeeerrrr :)

24 Ağustos 2010 Salı

6. Ayın Sonucu

Tatil bitti, dün itibariyle işe başladım... 17'sinde 6. ayım doldu ama yazmayı unutmuşum. Sonradan aklıma geldi. Gerçi yazacak da pek birşey yok gibi... 10-15 gündür rejim yaptığım söylenemez. Kilom kontrol altında, artış filan yok ama sanırım bir geçiş dönemi yaşıyorum. Yaz mevsimi hiç de umduğum gibi geçmedi, topu topu 5-6 kilo verebildim. Kışın daha rahat rejim yaptığımı anladım. Neyse pes etmek yok, bu işi halletmeden bırakmayacağım bu sefer...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Tatillll

Bugün iznimin ilk günü. 23 Ağustos'a kadar iş yok güç yok, keyif var tatil var :) Tam 11 gün özgürlüğün tadını çıkarıp, bol bol dinlenmeyi, gezmeyi ve yüzmeyi planlıyorum. Ara ara yine internete girerim fakat sürekli pc başında olamayacağım. Olmak da istemiyorum zaten bilgisayardan fenalık geldi içime...

Bir de şu havalar daha serin olsaydı keyfim daha da yerinde olurdu ama napalım buna da şükür...Allahtan yelpazeyi icadetmişler!

Bu akşam sanırım Beyazıt meydanındaki Ramazan şenliklerine gideceğiz. İlginç bir gelişme olursa yazarım :)

2 Ağustos 2010 Pazartesi

İsveç Diyetimin Akıbeti

Tabiki vazgeçtim!  :)

Tartıya çıkıp neredeyse "hiç" denecek kadar az bir kilo verdiğimi görünce, çektiğim açlığa değmeyeceğine karar vererek, isveç diyetine noktayı koydum. :) Normal diyetime devam ediyorum. Kamuoyunun bilgisine sunarım. :)

30 Temmuz 2010 Cuma

İsveç diyeti - 3. Gün

3. gün de iyi geçti. Akşam yemeğinde salata olması epey iyi oluyor. Salatayı bolca yiyorum, o da midemi dolduruyor. :) Şu sıralar, midem dolu olsun da ne olursa olsun modundayım. Yeterki az guruldasın. :) Menü dışına çıkmadım. Kendimi kötü ya da halsiz de hissetmiyorum. Genel bir halsizlik (ya da tembellik mi desem) var ama o zaten her zamanki halim, rejimden dolayı ekstra bir durum yok. :)

Haftasonunun haftaiçine göre daha zor geçeceğini düşünüyorum, evde durup yememek daha zor. O yüzden kendimi dışarılara atmalıyım.... Belki yarın çok sevgili arkadaşım Huriş, eşi Gökhan ve kermit Mustafa ile Belgrad ormanına pikniğe gideceğiz. Ama zaten yarın menümde et var. Et ve salata ile bu badireyi de atlatmayı planlıyorum. Huriş bu mesajımı okuyorsan etleri "sotele" (anladın sen oni)... Bir aksilik çıkıp plan bozulmaz umarım. Aaa hatta şahane bir fikrim var! Aldığım günden beri kullanılamadan boynu bükük bir kenarda duran ipimi de götüreyim belki ip atlarım Belgrad ormanında. Ne fantezi ama! Yolunuzda düşer de ormanda ip atlayan bi tonton görürseniz, bilinki o benim. :)

29 Temmuz 2010 Perşembe

İsveç diyeti - 2. Gün

Diyetin 2. günü işler tersine döndü. Bu sefer öğlen çok az yediğim için ve önceki akşamdan beri de aç olduğum için, gün epey zor geçti. 2. günün tek iyi yanı akşam yemeğiydi: Et + Salata + 1 meyve. Gerçekten doydum ve akşam aklıma hiç yemek gelmedi, hiç aranmadım. :)

Sanırım bu düzene alışmaya başladım. Bakalım 6. günün sonunda skor ve dayanma durumum ne olacak. Ona göre karar vereceğim 13'e devam edip etmemeye. Aslında tartılmayacaktım ama dayanamadım hergün tartılıyorum. Sonuç fena değil. Aşırı değil ama biraz iniş var. :) 

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Yağlarınız kahverengi mi, beyaz mı?

Osman Müftüoğlu'ndan alıntıdır:

Araştırmalar vücutta iki farklı renkte (kahverengi ve beyaz) yağ depolandığını gösteriyor: İkisi arasındaki temel fark kahverengi yağda “mitokondri” adı verilen enerji üretim organcıklarının beyaz yağa oranla daha fazla olması.

“Mitokondri” denilen minik hücresel organcıklar, hücrelerimize sonradan yerleşmiş “bakteriyel” yapılar. Görevleri “şekeri oksijenle birleştirip yakmak” yani enerji üretmek. 
Mitokondriler her hücrede var. Sayıları ortalama 60-80 arasında değişiyor. Bu rakam bazı hücrelerde daha az ya da daha çok olabiliyor. Prensip olarak bir hücre ne kadar aktifse o kadar çok mitokondrisi oluyor. Bedensel faaliyet arttıkça (yani egzersiz alışkanlığı süreğen hale gelip egzersiz yoğunlaştıkça) hücrenin mitokondri sayısı artıyor. Mitokondrilerin içerisinde kızıl kahverengi “demir” maddesi var. Mitokondriden zengin dokuların renginin diğerlerinden -mikroskopla incelendiğinde- daha koyu görünmesinin nedeni bu.

KAHVERENGİ YAĞ ENERJİ YAKIYOR

Kısacası beyaz ve kahverengi yağ dokusu arasındaki temel fark kahverengi pigmentle yüklü mitokondrilerin sayısından kaynaklanıyor. Kahverengi yağ dokusu, mitokondriden çok zengin. Bu nedenle beyaz yağ dokusuna göre daha çok enerji üretip daha çok kalori kullanıyor. Beyaz renkli mitokondriden fakir yağ hücreleri neredeyse “uyurgezer” durumdalar. Çok az enerji kullanıyorlar, yani istirahat ediyor, kalori harcamıyorlar.
Araştırmalar soğuk ortamlarda bırakılan bebeklerde kahverengi yağ denilen bu özel yağ hücrelerinin daha çok enerji ürettiğini göstermiş. Daha sonra aynı durumun laboratuvar ortamındaki fareler için de söz konusu olduğu anlaşılmış. Soğuk ortamda bırakılan farelerde kahverengi yağ hücrelerindeki mitokondriler hemen faaliyete geçip daha çok ısı üretmeye çalıştığı belirlenmiş. Isı üretme faaliyeti arttıkça harcanan kalori miktarı da artıyor. Enteresan nokta şu: Bu fareler soğuk ortamda kaldıkları sürece kahverengi yağ dokusunda fazla miktarda ısı üretme çabası sürdüğünden -yani kalori kaybettiklerinden- fazla yeseler bile kilo almıyor, hatta kilo veriyorlar.

SOĞUK ZAYIFLATIR MI?
Bu mekanizma, yani soğuğun zayıflatıcı etkisi insanlarda işe yarayabilir mi? Bu sorunun yanıtı henüz tam olarak bilinmiyor. Birkaç çalışmada yetişkin insanın vücudunda kalan az miktarda kahverengi yağ dokusunun soğuk ortamlarda kalındığı zaman faaliyete geçip eskiye oranla daha fazla kalori tüketimine yöneldiği gösterilmiş. Kahverengi yağ hücrelerinin soğuğa maruz kaldıklarında kalori sarfiyatlarını ciddi oranda arttırdıkları anlaşılmış. Ama bunlar henüz yeterli bulgular değil. Bunların yeni çalışmalarla desteklenmesi gerekiyor ama şimdilik şu şekilde düşünmemiz mümkün: “Soğuk hava bedenimizdeki kahverengi yağı faal hale getirebileceği için kilo kaybını hızlandırabilir”.
Peki, bu durum pratikte bir işe yarar mı? Sorunun yanıtı şimdilik -maalesef- “hayır” olmalı. Size daha iyi haberler vermek isterdim ama bugün için elimizde kilo kaybını sağlamak bakımından az yiyip çok hareket etmekten başka bir çözüm yolu yok! Kısacası bizim formül hâlâ geçerli: “Kilo vermek istiyorsanız yediklerinizi yarıya indirin ve yaptıklarınızı iki katına çıkarın”.

İsveç diyeti - 1. Gün

Dün isveç diyetine başladım, 1. gün biraz zor geçti daha doğrusu akşamı zor geçti... Öglen ve akşam menülerini yer değiştirmek serbest, ben de öyle yapmak durumunda kaldım ama sonra pişman oldum. Akşam yemeğinde verdiği et kesinlikle akşam yenmeliki hem midenin doldugu hissedilsin hem de psikoloji bozulmasın. :) Gece çok acıkıp biraz siyah zeytin yedim, yoksa çıldıracaktım gerçekten!

İşyerinde açlık bir nebze daha çekilir oluyor da evde hiç olmuyorrrr...
Bakalım 6 günü tamamlayabilecek miyim? 6'yı kazasız belasız atlatırsam, 13'e devam edeceğim inşallah...

26 Temmuz 2010 Pazartesi

İsveç Diyeti

Bu tarz diyetlere çok karşı olmama rağmen, denemeye karar verdim. Evet ben de yarın İsveç diyetine başlıyorum. Ne oldum değil ne olucam demeliymiş gerçekten.. Yapanlara kızıp yapmayın etmeyin derdim, şimdi kendim yiyorum aynı haltı. Çaresizlik ne kötüymüş... Kilolarımda bir takılma olduğunu epeydir farkediyorum. Hatta son 5 kilodur, tartıda azalma olsa da bedenimde en ufak bir incelme göremiyorum. Bu da çok canımı sıkıyor. O yüzden deneyip görmek istedim. Merak ediyorum bakalım nasıl bir etki yaratacak, acaba inceldiğimi hissedebilecek miyim? Acaba dayanabilecek miyim? Hepsini göreceğiz... Bana katılmak isteyen varsa yazsın, beraber başlayalım. Karşılaştırmış oluruz en azından sonuçları... 

Bugün gerekli alışverişi yapıp, yarın sabah itibariyle başlıyorum. Kilomu yine normal düzende çarşambadan çarşambaya yazmaya devam edeceğim. İsveç diyetinin bitiminde bu diyetle kaç kilo verdiğimi ayrıca yazarım. :)  Bilmeyenler için işte menü:


Kurallar
1. Ayrıca çay, kahve ve meşrubat içilmemeli.
2. Günde 2 litre su içilmeli.
3. Diyet 13 günden fazla sürdürülmemeli.
4. Diyeti ancak 6. günde kesebilirsiniz.
5. 3 aydan kısa bir sürede diyeti tekrarlamayın.
6. Aynı gün içinde öğle ve akşam yemekleri yer değiştirilebilir.
Tavsiyeler
1. Brokoli bulamazsanız karnıbahar yiyebilirsiniz.
2. Kolesterolü yüksek olanlar yumurtanın akını yiyebilir.
3. Ölçü ve miktar belirtilmeyen yiyecekleri abartmamak koşuluyla istediğiniz kadar yiyebilirsiniz.
4. Diyet ağır gelirse 6. günde kesip 3 ay sonra 6 gün daha uygulamak mümkün.

1. gün
Sabah: 1 Fincan kahve, 1 Kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 porsiyon haşlanmış ıspanak, 1 domates
Akşam: 1 biftek(200 gram,) zeytinyağlı ve limonlu yeşil salata
2. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt
Akşam: 1 biftek (200 gram), yeşil salata, 1 meyve
3. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: Haşlanmış ıspanak, 1 domates, 1 meyve
Akşam: 2 katı yumurta, 1 dilim salam, yeşil salata
4. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: 1 katı yumurta, 1 rendelenmiş havuç, 250 gram yağsız beyaz peynir
Akşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt
5. gün
Sabah: 1 büyük rendelenmis havuç (limonlu)
Öğle: Haşlanmış yağsız balık (200 gram, limonlu ve tereyağlı)
Akşam: 1 biftek (200 gram), salata ve brokoli
6. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 büyük rendelenmiş havuç
Akşam: Derisi alınmiş tavuk (200 gram), salata
7. gün
Sabah: Şekersiz çay
Öğle: Izgara et (200 gram), taze meyve
Akşam: Hiçbir şey
8. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme seker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 porsiyon haslanmış ıspanak, 1 domates
Akşam: 1 biftek(200 gram), zeytinyaglı ve limonlu yeşil salata
9. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt
Akşam: 1 biftek (200 gram), yeşil salata, 1 meyve
10. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: Haşlanmış ıspanak, 1 domates, 1 meyve
Akşam: 2 katı yumurta, 1 dilim salam, yeşil salata
11. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle: 1 katı yumurta, 1 rendelenmiş havuç, 250 gram yağsız beyaz peynir
Aşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt
12. gün
Sabah: 1 büyük rendelenmis havuç (limonlu)
Öğle: Haşlanmış yağsız balık (200 gram, limonlu ve tereyağlı)
Akşam: 1 biftek (200 gram), salata ve brokoli
13. gün
Sabah: 1 fincan kahve, 1 kesme şeker
Öğle: 2 katı yumurta, 1 büyük rendelenmiş havuç
Akşam: Derisi alınmiş tavuk (200 gram), salata



19 Temmuz 2010 Pazartesi

5. Ayın Sonucu

Bu; gecikmiş bir aylık skor bildirimidir. :)

Bu ay epey yavaş ve az miktarda kilo verebildim. Ama kabahat ne bünyemde ne de başka birşeyde. Tamamen bende. Çünkü ben bu ay "epey" rahat bir diyet yaptım. Kaçamaklar boldu. Yine spor yok. Bende spor ruhu yok anacım. Her sefer söz veriyorum kendime ama bir türlü başlayamıyorum spora. Sadece haftasonları filan dışarda koştururken yürüdüklerim var. Ama Allah için onlarda da epey yürüyorum. Spor sayılabilir biraz. :)

Son 1 aylık rehavetten kurtulup Eylül'e kadar kilo verişime hız vermeye kararlıyım. Bu kadar dinlenme yeter. :) Hatta inanmazsınız bugün öğlen yemeğinde haşlanmış karnıbahar yedim! Çok duygulandınız eminim :P Daha önce de yazmıştım sanırım Eylül'de, en azından 1. ya da 2. haftasında 110 kiloyu görmeye kararlıyım. 

Gelelim sadede; bu ay verdiğim miktar sadece 2.6kg. 

5 ayda toplam 28.1 kg oldu. Allah bin bereket versin, hiç yoktan iyidir! :)

9 Temmuz 2010 Cuma

Annemin Köftesi Mİ ACABA?

Alıntıdır (kaynağı bilinmiyor):
ANNEMİN KÖFTESİ.! (yiyin..yiyin.. Afiyet olsun..)


Anlaşılan GDO'dan önce başka bir sürü sorunumuz var. Değerli dostlar, ben inşaat mühendisi olmakla birlikte yaklaşık 18 yıldır yemek sektöründeyim. Yemek Sanayici ve İş adamları Derneği başkan yardımcısı, Ankara Sanayi Odası gıda komite üyesiyim.
Bu sürede öğrendiklerimi yazmaya sayfalar yetmez. Ancak birkaç bilgi aktarırsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Minimum M2 maksimum verim, olay tamamen budur. "Soya Kıyması" adıyla satılan ürün yağı alınmış soya küspesidir. 25 Kg torbalarda kg fiyatı 1,5 TL civarındadır. Kullanırken ılık suyla ıslatılır 1 kg soya kıyması 3 kg su emer. Yani kullanım fiyatı kg da 50 krş tan aşağı olur. Gerçek etin 20 TL/kg olduğu yerde tabii ki bunu önce sermaye kullanır.

Maret, Pınar vs gibi hazır tıp annemin köftesi gibi köftelerin tamamı soya katkılıdır. Şirin gözükmesi içinde mix kıyma, soya proteini vs. gibi farklı isimlerle ambalaj üzerinde yazılmaktadır. Yani et diye soya küspesi satıp, annemin köftesi gibi aynen diye reklâm yapıyorlar.

BİTMEDİ: Bu soya zımbırtısı granül veya toz halinde, beyaz, açık kahve, koyu kahve, kırmızı, yeşil renkleri vardır. Tadı nötre yakındır. Cevizle karışıp baklavaya, kıymayla karışıp köfteye, unla karışıp ekmeğe,keke vs.ye giriyor.
Marine kuşbaşı diye bir et satılıyor şimdi, normal kuşbaşı etten ucuz. Bir özel kimyasal karışım suyla ete emdiriliyor. % 20 su basılıyor ete, böylece fiyatı ucuzluyor.
Ancak bu tuzlar sizin kalp, şeker, tansiyon vs, rejimlerinize zarar verir mi bilmiyorsunuz. Yemeğe tuz atmıyorsunuz, ama başka tuzları bilmeden yiyorsunuz. Yemek şirketinizin et giriş faturalarında "mix kıyma" ve " marine kuşbaşı " var mı, bir kontrol edin bakalım. 
PEYNİR ALTI SUYU TOZU: Adı üstünde, peynir üretiminde kalan su sıcak plakalara püskürtülüyor, buharlaşma sonucu elde edilen toz işte. Nerede kullanılıyor? Peynirli çizi de peynir mi var zannediyorsunuz. Tüm bisküvit ve kek sektörünün birinci sınıf dolgu maddesi. Kg fiyatı 50 krş gibi bişeydi. Yediğiniz bisküvi, kek, kraker vs paketlerin üzerini bir okuyun bakalım içinde şeker ve un dışında tanımadığınız kaç kalem malzeme var.

Bir top keki toptancısı 15 krş a satıyor. Anam-babam usulü un, yumurta ve yağ ile yapsanız 30 krş malzeme maliyeti var, ambalaj, üretici karı, nakliye ve toptancı karı vs eklenince nasıl o fiyata satılabiliyor? Çünkü kek değil kek benzeri kimyasal bir şey alıp yiyoruz. Paketin üzerini okuyun anlarsınız.

Bezelyenin kurusu öğütülüp fıstık süsü verilerek tatlılara konuyor.

Pul biberin, karabiberin, kimyonun vs, kilosu 5 TL'ye satılan sucuklarda gerçek baharat mı var sanki. Bazılarında zaten sucuk benzeri ürün yazıyor.

Bir danadan 25-30 kg sinir çıkıyor. 40 derecede dondurup öğütüyor sinir unu yapıyor sosise basıyorlar. Şarküteri ürünlerine dikkatli bakın. %100 dana diyor, dana eti demiyor, anlayın işte.

Tavukların boyun, taşlık, kanat ucu vs gibi ticari değeri olmayan her yeri kemikleriyle öğütülerek "mekanik kıyma " isimli bişi yapılıyor. Tüm tavuk sucuk ve salamlarında bu var, siz tavukların göğüs etlerinin kıyma yapıldığını sanıyorsanız fena yanıldınız.

Bütün bu işler T.C.Tarım ve köy İşleri Bakanlığı izni ile yapılıyor. Tamamen ve her yönüyle gıda terörünün cenneti olan yurdumuzda izinle bunlar yapılırken siz varın kaçak yapılanları düşünün, Bütün ekmeğe tavuk döner 2 TL, yarısı işkembe, ööööffffffffffff, sıkıldım gene, GDO ne ki o daha yeni fark edildi, devede kulak bile değil. Bunlar işin yemek faslı, daha gıda ambalajları var, koruyucular var vs.

Bu aymazlığa dur demek için bir şeyler yapmalı, birşeyler yapmalı...

Hobim Hobim Güzel Hobim


Bu aralar pek güzel bir heyecan içindeyim. Yeni bir hobi buldum kendime. :)) Hatta bu hobiyi daha ileri götürerek ufak çapta bir gelir kaynağı bile yaratmayı düşünüyorum. Henüz ne olduğunu açıklamıyorum. :P Bilmeyenler azıcık bekleyecek, bilenler de bilmeyenlere anlatMAsın. :) (Special thanks to Hande (Hesionka) :P)

Dün akşam bir gazla gidip kendime bir hobi masası aldım ve salonun bir köşesinde yer açarak kendime hobi alanı yarattım. Hatta Murat'a da detaylı bilgi  verdim dün akşam, o da pek heveslendi. O bile yapmayı düşünüyor. Beraber yapıcaz sanırım, hoşuma da gitmedi değil. Beraber uğraşacağımız yeni bir hobimiz var artıkınnn :)

Bunun dışında, geçen haftaki bozuk yeme düzenimden sonra bu hafta epey toparladım. Ama menülerimi yapmaya karar verdiğim halde, bir türlü yazamadım, biraz da içimden gelmedi işin açıkçası. Hergün detaylı detaylı menü yazmaktan sıkıldım sanırım. Ama yine de ara ara yazacağım. :)

Bu akşam yürüyüşlere de kesin olarak başlıyorum. 3 gündür en az 1 öğünümü 1 kâse K-flakes olarak değiştirdim. Bircan'a teşekkürler! Diyetisyenin Bircan'a verdiği menü pek hoşuma gitti, tam olarak uygulamasam da K-flakes olayıyla ucundan giriş yapmış oldum. Biraz toparlayıp, önümüzdeki pazartesiden itibaren o menüyü yapmayı düşünüyorum. Menümüz şöyle;

sabah: 6 kasık kfleks ve 1 bardak süt

ara  :meyve

öğle  : 8 yemek kaşığı sebze, 1 kâse yoğurt, salata, 1 dilim kepekli ekmek yada
         3 köfte büyüklüğünde et, salata, 1 kâse yoğurt

ara : meyve, yarım çay bardağı leblebi

akşam : sabahkinin aynısı

ara: 1 su bardağı süt sekersiz

sabah ve akşam menüleri için alternatif değişimler:

sabah: sekersiz çay, 1 yumurta, 2 ince dilim ekmek, 1 kibrit kutusu peynir
akşam : 1 kâse yoğurt, 3 köfte veya benzeri, salata, 4 kaşık pilav yada makarna

5 Temmuz 2010 Pazartesi

GERgin

Dün Murat'la sahilde epey yürüdük fakat sıcakta yürüyünce sucuk gibi oldum, güneş battıktan sonra biraz esmeye başladı da Allahtan... yoksa hiç duramazdım. Zaten henüz kendime gelemedim, sabah çok zor uyandım. Bir de uyandımki sesim çıkmıyor. Şimdi biraz biraz açıldı sesim, karga gibi ötüyorum işte :) 

Bugün epeydir giymediğim, daha doğrusu en son geçen yaz giydiğim bir capri pantolonumu giydim. Gayet bollanmış. Beli meli, bacakları heryeri bol, beline kemer takıp çuval gibi sıktırdım :) Öyle olunca pantolon biraz daha havaya kalkıp daralır gibi oluyor, tabi yine de epey bir bolluk söz konusu... Ama inadına giydim :) Üstümdekiler bollaşınca benim ufaldığım daha iyi anlaşılır belki :P

Dün dolaşırken tesadüfen bir büyük beden mağazası gördüm, girip birkaç t-shirt denedim. Birkaç t-shirt'ün kolları çok kısaydı, dedimki ben kısa kollu giymiyorum kollarım fazla tombul olduğu için. Kadın da tuhaf bakışlarını kollarıma dikerek, moralimi sıfırlayan bombayı patlattı: "Hııı evet siz kilo mu verdiniz? Zayıflayınca gerdirmeyi filan düşünüyor musunuz?" 

O an cidden yıkıldım. O kadar mı gevşek gördü beni ya :) halbuki taş gibi hatunum tamam kollarım biraz löbürdek ama hepsi o yani... Ne diyeceğimi şaşırdım zaten. Kuyruğu dik tutucaz ya, "Henüz spor yapmıyorum, spor yapınca sarkma olmaz sanırım, o zaman gerdirmeye de gerek kalmaz!" dedim, uzatmaya hazırlandığı muhabbetini ve laflarını ağzına tıkıverdim. Daha birşey diyemedi ama diyeceğini demişti zaten. Bütün akşam aklıma takıldı. Murat da benle kafa buluyor hala... "Hanfendi gerdirecek misiniz?" diyip duruyor. Yok kardeşim gerdirmicemmm, seni gericemmm mi deseydim acaba?. Ah keşke! Bir de tutup 2 tane t-shirt aldım o salak kadından!

Fakat işin kötü tarafı, ben kollarıma zaten takık olduğum ve önceden de kol gerdirme ameliyatlarını araştırdığım, hatta videolarına kadar izlediğim için. Konuyu ciddi ciddi düşünmeye başladım. Sanırım biraz daha araştıracağım. Belki cidden yaptırırım. :)(

2 Temmuz 2010 Cuma

Hoşçakal 120

1 haftadır koşturmaca halindeyim, babamın taşınma işleri vs. internete doğru düzgün giremedim. Menülerimi de yazamadım. Yazmaya değer birşey de yemedim denebilir. Yine de kilo verme işi iyi gidiyor. Maşallah diyelim nazar değmesin. Havalar çok sıcak sanırım o yüzden eriyorum. :P Şu yaz bir an önce geçse de rahatlasam. Gerçekten hiç sevmiyorum sıcağı. 

Bugünden itibaren menülerimi yine eskisi gibi düzgün yazacağım. Ve 120'lerden kurtulmuş olmanın gazıyla diyetime daha sıkı sarılmaya başladım. Eylül'e kadar 110'u görsem ne hoş olur. Hadi hayırlısı...

26 Haziran 2010 Cumartesi

Kiraz detoksu patladı

Evettt.. başlıktan da anlaşıldığı üzere benim kiraz detoksu sizlere ömür. :) 1. gün yani dün sabah ve öğlen bolca kiraz yedikten sonra akşama doğru artık kiraz görmek istemez duruma geldiğim için vazgeçtim ve akşam yemeğinde normal birşeyler yedim. Normalde 70 kilonun üstündekiler her öğün 1'er kilo kiraz yesin diyor ama ben yarımşar kilo ya yedim ya yemedim. "Yiyemedim!"

Buna rağmen içim bulandı. Bir süre kiraz görmek istemiyorum. :) Benim neyime kiraz detoksu filan. Bu yüzden ani bir U dönüş ile bir süre protein ağırlıklı beslenmeye karar verdim, şu 120'leri devirmezsem kafayı yiyebilirim her an.

24 Haziran 2010 Perşembe

Detoks nedir - ne değildir?

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'ndan alıntıdır:
Detoks kilo verdirir mi

Gelenek bu yıl da değişmedi, mevsim “detoks zamanı” olunca e-postam şu soruyla doldu: “Detoks kilo verdirir mi?

Aslında soruyu şöyle sormak daha doğru: Toksin yükümüzün artması kilo artışına yol açabilir mi? Ya da kilo vermek detoksa fayda sağlar mı? Hepsi aynı anlama gelmiyor mu diye düşünebilirsiniz. Bence farklı anlamları var, nedenini yazının tamamını okuyunca daha iyi anlayacaksınız.
Kaynağı ne olursa olsun (organik-inorganik bedensel ya da ruhsal olması fark etmiyor) her toksin (özellikle de kimyasal toksinler) bedenimizi yangın yerine çevirebiliyor. Ortaya çıkan yangısal süreçler de bazı sağlık sorunlarını tetikliyor. Bu sorunların sebebi yangısal süreçlerin, tıp dilindeki adıyla inflamasyonların, beden ve ruhun keyfini kaçıracak pek çok olayı başlatmasıdır. Kısacası toksin yükünün artması bir anlamda sağlığın bozulması, bazı sağlık sorunlarının tetiklenmesi anlamına geliyor.

YANGI DEĞİL, YANGIN!

Özellikle kimyasal toksinler bedende bazı yangısal süreçlere sebep oluyor. “Yangı” sözcüğünün tıp dilindeki karşılığı “inflamasyon”. Bu sözcüğün bizim dilimizdeki karşılığı “iltihap”. Ama biz iltihap denince mikroplarla meydana gelen, çoğu zaman ağrı ateş gibi belirtilere yol açan sorunları anlarız. Aslında vücuda yabancı olan her şey bu bazen mikroptur, bazen elinize batan bir kıymık parçasıdır, bazen de vücudunuza yiyecek içecekler ya da soluduğunuza havayla giren yabancı bir moleküldür, iltihabi bir reaksiyona yol açar. Boğaz ağrısına yol açan bir mikrop da, tırnağınıza batan bir kıymık parçası da benzer bedensel yanıt süreçlerini harekete geçirir. Bu süreçlerin bir tek amacı vardır: Vücuda giren bu yabancıyı yok etmek ya da ne yapıp edip vücudun dışına atmak!
Toksinlerin hücrelerle itişip kakışmasında ortaya çıkan süreçler için iltihap yerine yangı sözcüğünü kullanıyoruz. Bu sözcüğü özellikle enfeksiyon dışı nedenlerle ortaya çıkan iltihabi süreçlerde tercih ediyoruz. Bu açıdan baktığınızda yangısal süreçler vücuda giren yabancı maddeleri temizlediği için gerekli, hatta faydalı süreçler gibidir. Ama fotoğrafın bir başka yüzü daha var ki o kısmı oldukça karmaşık! İşte o yüz ve olumsuz sonuçları...

Toksinler artınca bağışıklık bozuluyor

Herhangi bir nedenle vücudumuza giren toksinler, alerjenler ya da şu veya bu kaynaklı stres faktörlerini kontrol altına almaya çalışan yangısal cevaplar, bağışıklık sisteminin dengesini bozabiliyor. Böyle durumlarda bağışıklık sistemi hemen alarm durumuna geçiyor. Sonuçta beden için için tüten bir yangın yerine dönüyor. Eğer yangısal süreç damar sistemine oturmuşsa damarlarımız bozulup sertleşmeye, içinde plaklar oluşmaya başlıyor. Beyin dokusuna yerleşmişse bellek kaybıyla sonuçlanabilen olumsuz neticeler ortaya çıkıyor. Yağ hücrelerine yerleştiği zaman da kilo artışı ya da obeziteye sebep olabiliyor.
İşin kötü yanı bu yangısal süreçler sadece yerleştikleri doku organ ve yapıları değil, vücudun diğer kısımlarını da etkileri altına alabiliyor. Örneğin diş etinizdeki yangısal bir problem (diş eti iltihabı, periodontit) kalp damarlarınızda da iltihabi sorunlara, hatta kalp krizlerine sebep olabiliyor. Ya da Fitalat ve benzeri kimyasal bir madde vücudumuza girince yağ hücrelerinizde oluşturduğu iltihabi reaksiyonlarla kilo süreçlerini tetikleyebiliyor. Yiyeceklere karşı vereceğiniz olumsuz bağışıklık cevapları alerjik reaksiyonlar ya da yiyeceklerin içine karışmış bazı kimyasallarla ilişkili iltihabi yanıtlar vücudunuzun şişmesine metabolik yapınızın bozularak kilo almanıza sebep olabiliyor.

Toksin yükü kilo aldırabiliyor
Olayın muhtemelen bir başka yönü daha var. Fazla kilonun kendisi de zamanla bir toksik faktör haline gelebiliyor. Biz kliniğimizde izlediğimiz kilolu hastaların çoğunda çok güvenilir bir inflamasyon yöntemi olan HsCrp testi yaptırıyoruz ve bu maddenin kan seviyelerini genellikle yüksek buluyoruz. Yani eğer aşırı miktarda yağ biriktiriyorsanız, özellikle karın göbek bölgenizden kilo alıyorsanız, göbeğinizdeki yağ dokusunda başlayan yangın, önce damarlarınıza sonra da vücudunuzun diğer kısımlarına yayılabiliyor.
Anlatmak istediğimiz şey şu: Eğer vücudunuzun toksin yükü artmışsa ve inflamasyon süreçleri yoğunlaşıp bedeniniz yangın yerine dönmüşse kilo almanız kolaylaşacak, vermeniz zorlaşacaktır. İnflamasyon daha fazla yağ birikimine neden olmakta, yağ miktarının artmasıysa inflamasyonu desteklemektedir. Böylece iki ayrı problem kartopu etkisiyle birbirini tahrik edip büyütüyor. Bu süreci tersine çevirmek istiyorsanız fazla yağları yakarak yangını söndürmeniz gerekir. Bu nedenle detoks yapmak kilo kaybına katkı sağlar, fazla kiloları vermekse başlı başına bir detoks etkisi yapar.

Kilo kaybı detoks etkisi yapıyor
İyi planlanmış bir detoks programı vücudunuzda yangısal süreçleri tetikleyen toksinlerden arınmanızı sağlayabilirse doğal olarak kilo vermenize de yardımcı olacaktır. Diğer perspektiften baktığınızdaysa ve doğru beslenerek kaybettiğiniz fazla kilolar da toksinlerden kurtulmanızı ve toksinlere bağlı yangısal süreçleri azaltmanızı destekleyecektir.
Bu nedenle diyet-detoks ilişkisi önemli bir ilişkidir. Diyet yapan toksinlerden, detoks yapanlar da fazla kilolarından kurtulabilir. Yeter ki diyet de, detoks da sağlıklı ölçülerde ve tıbbi kontroller altında yapılsın. İşin lüzumsuz yanlarına (kolonik irrigasyon, oruç detoksları gibi) bulaşılmasın.

Toksin artışının işaretleri neler?

Eğer beden ya da ruhunuzda tolere edebileceğinizden daha fazla toksin birikmişse bazı işaretleri iyi izleyin! Şu işaretler ve sorunlarla sık karşılaşıyorsanız toksin yükünüzün arttığını yangının şiddetlendiğini ve detoks zamanının geldiğini düşünün: Egzama ve benzeri cilt sorunları, döküntüsüz kaşıntılar, sık tekrarlayan aft ve uçuklar, biri bitmeden yenisi başlayan soğuk algınlıkları ve/veya üst solunum yolu enfeksiyonları, halsizlik, bitkinlik, uyku sorunları, baş ağrısı, iştahsızlık ya da aşırı yeme eğilimi, konsantrasyon güçlüğü, öğrenmede zorlanma, unutkanlık, kontrolsüz ve gereksiz tepkiler, öfke kontrolünde bozulma veya depresyon işaretleri, şişkinlik, gaz, kabızlık veya ishal atakları, gastrit, reflü benzeri yakınmalar... Aslında bu belirtileri daha da çoğaltmak mümkün. Mesela toksin yükü arttıkça bağışıklık sistemi alarm durumuna geçebileceğinden otoimmun hastalıklar artabiliyor ya da bu hastalıklar (romatoid artrit, lupus) önceden varsa sık sık alevleniyor. Bellek sorunları olanlarda bellek kaybı hızlanıyor, gıda alerjileri, diş eti enfeksiyonları ve benzeri sorunlar sıklaşıyor. Kısacası başlangıçta için için tüten yangının dumanı yavaş yavaş beden ve ruhun her yanını kaplıyor.

Alkalen besinler daha mı faydalı?
Tamamlayıcı tıp uzmanları asidik gıdalardan zengin beslenmenin, vücudun iç ortam pH'sını alkalen taraftan asidik tarafa doğru kaydırdığını, bu durumun da sağlığı olumsuz yönde etkilediğini düşünüyor. Beden pH'sı asidik tarafa kaydıkça enerji üretiminin azaldığı, hücrelerin kendilerini onarma-tamir etme yeteneğinin düştüğünü, detoks süreçlerinin tıkanıp vücudun toksinlerden arınmada zorlanmaya başladığını, daha da önemlisi kanser hücrelerinin gelişimine ortam hazırladığı belirtiliyorlar. Son yıllarda fazlaca miktarda tüketilen bazı besinler var, onlar da asidik ortamı destekliyor. Özellikle şeker ve şeker katılmış besinler, fruktoz şurubu eklenmiş meşrubatlar, kahve ve beyaz un en çok eleştirilen besinler bu konuda suçlanıyor. Tatlandırıcıların da asidik etkisi olduğu belirtiliyor. Fazla miktarda yağ tüketmenin, erik, kızılcık ve benzeri meyvelerin, süt, peynir ve dondurmanın fazlasının, tereyağının, yer fıstığı ve cevizin, fazla miktarda tüketilen bakliyat grubu yiyeceklerin de asitik ortamı güçlendirdiği yazılıp çiziliyor. Bu fikirde olanlara göre sebzeler alkalen gücü arttırıyor. Meyvelerden elma, armut, karpuz, kavun, kayısı, şeftali, kiraz, hurma, portakal, üzüm, muz alkalen gücü arttıran yiyecekler. Baharatların özellikle kırmızı acı biberin, kekik, nane, tere, tarçın ve zencefilin de alkali pH'yı desteklediği belirtiliyor. Limon asitik bir meyve olsa da alkali ortamı destekliyor. Besin seçimlerinizi yaparken bu bilgiler işinize yarayabilir.

Kozmik Beden Temizliği ve Kiraz Detoksu

Bir süredir bilumum diyet ve detoks programlarını inceliyorum. Ahmet Maranki'nin kiraz detoksu da dikkatimi geçmişti fakat ilk seansı kaçırmışım. 2.'yi kaçırmayıp denemek istiyorum. Aşağıya Maranki'nin kendi sitesinden aldığım programı ekleyeceğim. 

25, 26 ve 27 Haziran tarihlerinde yapılması gerekiyor. Haftasonuna rastladığı için uygulamak daha kolay olur düşüncesiyle ve de gerçekten çok merak ettiğim için deneyeceğim. Müthiş bir şekilde sistemsel arınmaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Tüm iç organlarımın ve sindirim sistemimin temizlenmesini istiyorum. Bu kiraz detoksundan çok umutluyum. :) Kilo vermek gibi bir beklenti içinde değilim ama rahatlamak istiyorum. Denemeyi düşünenler bana yazın... beraber deneyelim, sonuçları konuşalım. :) 

Bir de şunu ekleyeyim, programı tam olarak uygulamayacağım, yani lavman filan yapmayı düşünmüyorum. Sadece kiraz, bitki çayı ve su kısmını uygulayacağım. Ayrıca normalde 3 gün önceden et vs. yemeyi bırakmak gerekiyormuş ama ben dün karar verdiğim için bugün et vs. yemeyeceğim. Detokstan sonraki 1 hafta boyunca da (ya da dayanabildiğim kadar diyelim) salata-sebze ağırlıklı besleneceğim.

Kiraz Detoksu
Ayın çekim kuvvetine ve ayın hareketlerine göre tarihi belirlenen bir uygulamayla yapılan detokstan, mistik inançlarda ve dini kitaplarda "13-14 ve 15 oruçları" diye bahsedilmektedir.
Ayın hareketine göre yapılan kiraz diyetinin birincisi, Hicri takvime göre Cemaziyelevvel ayının 27, 28 ve 29'una denk gelen Karanlık Dolunay döneminde yani; Haziran Ayı'nın 11-12 ve 13'ünde uygulanacaktır.
İkinci kiraz detoksu ise Recep ayının 13-14 ve 15. günlerine denk gelen Aydınlık Dolunay döneminde yani; Haziran Ayı'nın 25-26 ve 27'sinde gerçekleştirilecektir. 
Kozmik Bilim takipçilerinin bu günlerde uygulayacakları program aşağıdaki gibidir:
Sabah
- 3 bardak bitki çayı (Yenilen kirazların sapları da bitki çayının içine katılmalıdır.)
- Kilosu 60-70 arasında olanlar 500 gram, 70’ten fazla olanlar ise 1000 gram kiraz tüketmeli.
 Öğle
- 3 bardak bitki çayı (Yenilen kirazların sapları da bitki çayının içine katılmalıdır.)
- Kilosu 60-70 arasında olanlar 500 gram70’ten fazla olanlar ise 1000 gram kiraz tüketmeli.
Akşam (Gün batımı sonrası)
- 3 bardak bitki çayı (Yenilen kirazların sapları da bitki çayının içine katılmalıdır.)
- Kilosu 60-70 arasında olanlar 500 gram70’ten fazla olanlar ise 1000 gram kiraz tüketmeli.
3 gün boyunca devam eden kiraz detoksunda, her öğünde en az 3 fincan yeşil çay yada muhtelif bitki çayları (biberiye, karabaş, kantaron ve adaçayı) ve PH seviyesi yüksek, kaliteli, alkali sular bolca tüketilmelidir. (En az 1,5 - 2 litre) Bitki çaylarının içine tatlandırıcı olarak sadece çiçek balı kullanılmalıdır.
Kiraz seçerken çok tatlı olan Napolyon kirazı yerine, daha doğal sarımtırak, beyaz ve diğer sort küçük kirazlar tercih edilmelidir. 
ÖNEMLİ BİLGİLER:
- Kiraz detoksuna başlamadan 3 gün önce, detoksunu etkisini artırmak amacıyla kırmızı et, kızartma, tavuk eti, konsantre gıda, siyah çay, beyaz ekmek gibi gıdaları tüketmemeye özen gösterilmelidir. İki detoks arasında geçen sürede de bu kurala uyulmalıdır.
- Detoks yapmak isteyenlerin sabahları lavman uygulaması yapması, geceleri ise yatmadan önce 1 tatlı kaşığı zeytinyağı-limon karışımı içmesi tavsiye olunur.

Lavman uygulamasının doktor kontrolünde yapılması tavsiye olunur.

Kirazın Faydaları  
İdrar söktürücü özelliğiyle böbreklerin dostu olan kiraz vücudu zehirli maddelerden temizler. Kiraz ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde de kullanılması tavsiye edilir. Ayrıca yapısında bulunan kinik asit ile böbreklerin taş ve kum yapmasını önlediği ve varsa zamanla döktüğü, ayrıca safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olduğu da bilinir.
Vücuttaki fazla suyun atılmasıyla, dolaylı olarak zayıflamaya yardımcı olur. Kiraz suyunun yüz ve boyun kısımlarına sürülmesinin deride kırışıklıkları önlediği ve giderdiği de belirtilir.
Karaciğerin dostu olan kiraz; hastalıklar, fazla ilaç tüketimi ve zehirlenmeler sonucu zorlanan karaciğerin yükünü hafifleterek iyileşmesine yardım eder. Yapısındaki bol fosforuyla sinirleri kuvvetlendirerek sakinlik sağlar. A vitamini kaynağı karoten içeren kiraz, aynı zamanda gözlerin dostu....


Kiraz Aspirinden Daha Faydalı!

Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, kirazın stresi yok ettiğini, menopoz döneminde faydalı olduğunu söyledi. Kirazın ayrıca damar sertliği ve mafsal kireçlenmesine da faydalı olduğuna dikkat çeken Karadeniz, şöyle konuştu:

"Menopoz döneminde faydalı olmaktadır. Kiraz meyvesi ağrıların dindirilmesinde aspirinden daha fazla etkili oluyor. Araştırıcılar bu etkiyi kirazda bulunan 'antosiyanin' isimli kimyasalın yaptığını bildirmektedir.

Kirazda 12-25 miligram arasında antosiyanin bulunmakta ve bu maddenin ağrı kesici etkisinin aspirinden on kat daha fazla olduğu bildirilmektedir. Araştırıcılara göre, günde 20 kiraz yemek bir aspirin almakla eşdeğer görülüyor. Ayrıca kirazda bulunan antosiyanin maddesi E ve C vitaminlerine benzer antioksidan etki yapmaktadır."

23 Haziran 2010 Çarşamba

Zayıflamak mı istiyorsun?

Bugün tesadüf eseri bir sitede şu yazıyı buldum. Ve paylaşmadan edemedim, gerçekten yazanın ellerine sağlık, bu kadar güzel ifade edilir ancak :)

Anneyiz.biz sitesinden Alıntıdır:

Zayıflamak mı istiyorsun?


Zayıflamak mı istiyorsun sevgili dostum

Hemen mi? Çok mu acelen var?

Tamam tamam heyecanlanma.

Al sana sihirli formül:

1) Az ye

2) Daha çok çalış

3) Ne yap et Nihat Odabaşı’nı bul

Az yemek en çok işe yarayan ama gel gör ki en az tercih edilen yöntemdir. Geçiyorum bunu.

Sen de sevmedin farkındayım.

Çalış derken fiziksel aktiviteden, egzersizden falan bahsetmiyorum tabii ki. Yorar mıyım ben hiç senii. Kıyamaam.

Ama gel gör ki sihirli formül diyorum. E bedava değil tabi bu formül. Elde etmen için çook çalışman lazım çoook.

Çok çalışmakla kast ettiğim, bildiğin çok çalışmak işte. Gerekirse birden fazla işte çalış.

Çalış ki daha çok para kazanasın. Kazan ki memleketin ünlü cerrahları hüüüüp diye yağlarını çeki çekiversin, karnını göbeğini geri geriversin.

Popolar havaya kalksın, memeler tavana baksın. Sarkanlar toplansın. Ciltler gerilsin. Gelsin detoks şurupları, havada uçuşsun cinsini sevdiğim lahana tabletleri.

Ohooo daha bunun 3 günde incelten kremi, 5 günde toparlayan losyonu, 1 haftada seni sen olmaktan çıkaran sözüm ona bitkisel hapları, geceden sabaha yağları yakan bıdı bıdıları var.

Bitmez bu liste.

Ama sen bitersin.

Manen zayıflayacağım diye kudurdukça, madden yokolursun.

Çok çalışman lazım canım dostum çoooook!

Nihat Odabaşı’na gelincee…

Valla adamın objektifinin karşısına bildiğin insan olarak oturuyorsun, ama fotoğraflara baktığında bilemediğin, tanıyamadığın doğa üstü bir gerçeklikle karşı karşıya kalıyorsun.

Tek bir tıkla benim diyen cerrahların başaramadıklarını başarıyor kendisi.

Işık hızıyla inceliyor, geriliyor, toparlanıyorsun.

Yahu sen iste, karnında baklava dilimleri çıkarmazsa ben de Sui değilim.

Onun deklanşöre bastığı an, senin sen olmaktan çıktığın andır.

Hayalini kurduğun karın kasların (baklavaların), dilber dudağın, hanım göbeğin sadece bir deklanşör uzağında.

Kedi gibi baktırsın, vahşi bir aslan gibi kükretsin seni istersen.

Sonra al fotoğrafını eline, göster önüne gelene.

"Valla şekerim gerçek halim ahanda şu resimdekidir. Fekat 3 boyutlu ortam beni olduğumdan kilolu gösteriyor nedense" de. De valla.

Memleketimiz artistine helal olan sana haram mı yani. Utanma, sıkılma. Aynen öyle de.

Ama gel gör ki...

Sui der ki...

Bence sen kudurma yaza ince giricem diye. Porsiyonları küçült yeter. İstenmeyen misafirler, geldikleri gibi gitmeyi de bilirler elbet.

Çıldırma günde 3 saat spor yapıcam diye: Yarım saat orta hızda yürü yeter.

Olmadı merdiven çık. Olmadı koridorda turla. Olmadı dans et. Yap işte bişi canım.

Medet umma sözüm ona bitkisel ilaçlardan, mucize karışımlardan.

Günde minimum 2 litre suyunu iç yeter.

O mucize haplar sayesinde görüp göreceğin hayatının son mucizesi olabilir, aman dikkat!

Elmalı sirkeli tabletler zayıflatıyormuş. Yapma ya! Elma ye gülüm. Olmuyo mu?

Greyfurt bıdı bıdısı tok tutuyormuş. Bir bardak greyfurt sık bi zahmet.

Ananas selülitleri yok ediyormuş öyle mi? E hala bunlara inanıyorsan git ananasın küpüne gir o zaman.

Yahu biz deli miyiz?

Tek derdimiz armudun kirazın kerevizin sapı, üzümün çöpü, lahananın suyu, domatesin çekirdeği, elmanın sirkelisi midir Allah aşkına?

Analarımız da acai üzümüyle mi zayıfladılar?

Bakın şimdi açıklıyorum. Evet evet en klasik cümleyi patlatıcam şimdi.

Tek yol sevgiden geçiyor kardeşim.

Sevin kendinizi, bedeninizi sevin.

Severseniz, iyi bakarsınız ona zaten.

Onun sapı, bunun çöpünden, kredi kartına bilmem kaç ay taksit yapan bıdı bıdı seanslarından medet umacak değiliz.

Kendini seven az yesin. Kendini seven biraz daha çok hareket etsin.

Kendini seven sağlıklı beslensin.

Kendini seversen güzelleşirsin. Gözünden fışkıran ışık bile yeter cildini parlatmaya.

Bugünden yarına zayıflayacağım diye kendini paralamaya, yaz geliyor diye kudurmaya gerek yok.

Aceleye gerek yok.

Formül belli.

Tempo belli.

Enerjimizi kanalize edebileceğimiz çooook yer var bizim.

Bütün enerjimi katlanan göbeğime, mememin ucuna, popomun rotasına veremem.

Sadece ve sadece sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak adına, zaten yapıyor olmam gerekeni yaparım o kadar.

Medyanın bombardımanına, ideal kadın balonlamalarına, anoreksik manken pompalamalarına zaman harcayamam.

Birilerinin bana kendimi "çirkin" hissettirerek, benim göbeğim, baldırım selülitim üzerinden para kazanmasına izin veremem.

İşim gücüm var benim.

Bu yaz da erkekler koşsunlar güzellik salonlarına. Ne o göbekler öyle?

Oturduğunuz yerden kadınların selülitlerini saymak kolay tabi. Oh ne ala!

Biraz da ‘’ beyler ekran başına, yaza ince girmenin sırları azzz sonraaa’’ anonsları dönsün televizyonlarda.

Paralayıp dursunlar kendilerini Kıvanç gibi olucam, Kenan gibi bakıcam diye.

Brad Pitt tonunu tuttursunlar saçlarında. Kuaför kuaför dolaşsınlar.

Bu sene plajlarda gözümüz üzerinizde olacak beyler ona göre!

Bakın buradan söylüyorum: Bakımsız erkeğe acımam bu yaz! Madara ederim.

17 Haziran 2010 Perşembe

4. ayın sonucu

Rejime başlayalı tam 4 ay oldu. Bugün itibariyle 120.5 kiloyum yani tam olarak 25.5 kilo gitti. Geriye kaldı 35.5 :) Yolun yarısına sadece 5 kilo kaldı. 1 ay içinde o 5 kilodan da kurtulmayı planlıyorum. Epeydir spor filan hak getire... Yeni aldığım kararlar uyarınca, haftada 4 gün yürüyüş yapmaya başlayacağım tekrar. Bu yazı çooooook iyi geçirmek istiyorum. Maksimum fayda sağlamalıyım. Önümüzdeki sonbahar ve kış, kesinlikle geçen sene giydiğim kışlık kıyafetleri giymemeli, hepsinin içinde kaybolmalıyım :) Zaten çoğunu ayırıp kaldırdım, şimdilik nedense onlardan kurtulmayı gözüm yemiyor. Gerçi, tekrar giyme ihtimalim kesinlikle yook!! Olmamalı!! Ama işte yine de şimdilik dursunlar...

Epeydir blogumla ilgilenemiyorum, doğru dürüst birşey de yazmamışım. Bu aralar her bakımdan yoğun ve sıkıcı geçiyor günlerim. Birkaç hafta sonra normal hayatıma dönüş yapacağımı umuyorum. Siz takibi elden bırakmayın olur mu?

12 Haziran 2010 Cumartesi

Naappsam napsam?

Günlerdir ne bir yazı yazabiliyorum ne de yediklerimi yayınlıyorum. Yoğun bir hafta geçirdim ve eve gelince de bilgisayarı görmek bile gelmiyor içimden... Sanırım temmuz başına kadar da hayatım böyle çalkantılı olacak. Birkaç hafta boyunca hergün yediklerimi yazmaya fırsatım olmayabilir ama fırsat buldukça yazarım, mesela bugün. 

Ayın 17'sinde yani tam 5 gün sonra 4. ayım bitiyor. Bakalım o gün tartıda ne göreceğim? Bir süredir kilo vermemde yavaşlama olduğunu hissediyorum. Önceden inceldiğimi hissederdim şimdi hiç öyle hissetmiyorum, bilakis şişmanlamış gibi hissediyorum, ama aslında öyle birşey de yok. Psikolojik tamamen. Hatta birkaç gündür bu kilo verme işine nasıl hız kazandırsam diye düşünüp duruyorum ama tabi spor yapmak işime gelmediği için bu hep en son ihtimal olarak yer alıyor listemde :)

Atkins rejimine çok sıcak bakmasam da hızlı kilo kaybı sağlaması cazip kılıyor, sürekli gel-git halinde düşüncelerim. Bu sabah protein ağırlıklı bir kahvaltı yaptım ama sonradan cayar gibi oldum. Karbonhidrat alımını 20 grama indirmek benim için kâbus gibi birşey. Atkins'de meyve yasak, karbonhidrat içeren herşey yasak, yani sadece çok az salata ya da sebze yiyerek 20gr. karbonhidrat ihtiyacını doldurmuş oluyorsunuz zaten. Bu da pek işime gelmiyor. Canım hep salata ve meyve yemek istiyor. Seviyorum napimmmm 

Sanırım bir süre daha bünyemle inatlaşıp normal düzenimde devam edicem. Bu ay sonuna kadar 120'leri deviremezsem o zaman gözü karartıp Atkins diyeti yapabilirim.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Ayılana gazoz, bayılana limon

Bugün dr.a gittim haşimato için. Doktor hanım tiroid ultrasonu ve tekrar TSH ölçümü istedi. Kan tahlillerim yapılalı 2 hafta olduğu için değişmiş olabilir dedi. Gittim kan verdim, ultrason randevumu aldım, sonra hastanenin bahçesindeki cafede güzel güzel oturmuş çayımı içerken aniden bana bir haller olmaya başladı. Fena oluyorum, ölüyorum, bayılıyorum derken önce biraz kusup sonra kütttttt bayılmışım. Acilden gelip tansiyonumu ölçmüşler 3 kez, 3'ünde de tansiyon alamamışlar... Sonra beni acile taşımışlar, acilde kendime geldim. Serum takıp yatırdılar. Kendime geldim çok şükür. Ama bayılırken çok korktum, "sanırım ölüyorum, demekki buraya kadarmış" diye düşündüm. Tuhaf bir histi, Allah düşmanımın başına vermesin. 

Acilden çıktığımda hala ultrason randevuma epey vardı. Yine o cafede oturup limonata içtim. E işte bayılana limon diye boşuna dememişler... :)

Daha sonra ultrasona girdim. Ultrason temiz çıktı, nodül filan yok çok şükür.  Ama tiroid bezinde biraz harabiyet varmış haşimato yüzünden. Azcık ucundan kemirmiş yani... TSH da 4 idi 2 hafta önce, bugün 2.58'e düşmüş, ona da sevindik. O yüzden doktor ilaç tedavisine şimdilik gerek yok takip edicez dedi. TSH yükselirse ilaç verebilirmiş. 3 ay sonra kontrole gel dedi. 

Şu an iyiyim ama biraz sersemlik var üstümde. Acil servisteki personel bile korkmuş tansiyon alamayınca. Bir ara hayal meyal bağırışları duydum, nabız yok filan diye bağırıyorlardı :)) Sanırım çok düştüğü için alamadılar nabız ve tansiyonu. Öbür tarafa gidip gelmiş olamam di mi?

Ben gidip biraz uzanayım...


22 Mayıs 2010 Cumartesi

Son havadisler

2 gündür müthiş bir koşturmaca içindeyim, pek evde de durmadım, o yüzden menülerimi de yazamadım. Dün haşimato için dr'a gittim ama gittiğime gideceğime pişman oldum. Tekrar araştırıp doğru düzgün bir yer bulacağım. Yine bu koşuşturma yüzünden pek düzenli de beslenemedim. Ama çok sakıncalı birşey de yemedim, sadece az sayıda öğün ve az miktarda yemek (hatta atıştırmak da diyebiliriz).  Az sonra içeceğim 1 duble rakı ve birkaç kalamar hariç sakıncalı birşey yok :P

O kadarcık da olsun di mi yaa. En son yılbaşı gecesi 1 kadeh içmiştim. Zaten çok meraklı değilim alkole.
Pazartesiden sonra toparlarım, haftaiçi düzenim hiç şaşmıyor çok şükür. Ama bu hafta kiloda azalma da beklemiyorum işin doğrusu. İçimden bir ses öyle diyor. :)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Tahlil Sonuçları

Evetttt, bugün tahlil sonuçlarım çıktı. Haşimato tiroid hastasıymışım. En kısa sürede bir endrokrinoloğa gitmem gerekiyor. Moralim bozuldu.

İyi bir doktor bilen varsa tavsiyelerinizi bekliyorum :)

3. ayın sonucu

Bim bam boooooooooooooom çok şükür dostlarrrrrrr benim de artıkkk bir rekorum varrrrrrrr... Evet bugün itibariyle 3 ayı doldurmuş bulunmaktayım. Sabah tartıldım gözlerime inanamadım, indim bekleyip tekrar tartıldım. Ve sonra tekrar :) 3 kez tartılınca emin olabildim ancak. Çünkü haftasonu gayet iştahlı idim, biraz da muzur şeyler yedim. Bünyem tamamen durmuş gibi hissediyordum, onun verdiği moral bozukluğu da vardı. Ama meğerse arada bir yemek iyi gelirmiş :) bünye kendine gelirmiş böylece görmüş olduk. Üzerine de hız kazandırmak için bugün ve yarın 2 günlük protein diyetini de patlattım mı tamamdır.  Cumartesi günü de epey yürüdüm, alışveriş temposunda yaklaşık 8 saat kadar :) ayaklarıma kara sular indi desem  yalan olmaz.

Gelelim sadede, 17 Şubatta 146 ile başladığım bu yolculukta şu an tam 21.1 kiloyu (daha önce 20kg vermiştim 3 ayda, sene 1998'di.) vermiş bulunmaktayım. Bu sabahki kilom 124.9 

Oh beee! valla çok rahatladım, anlatamam... 120'leri de yarıladım! Süper süperrrr, bu bana şimdi daha da büyük bir güç verdi. Dedim ya iştahım artmıştı bu aralar. Boğazıma sahip çıkmam için süper bir gaz oldu :)

Eylül'e kadar 110 kg olmak istiyorum ama bilmiyorum başarabilir miyim :)  

Cuma günü bazı kan testleri yaptırdım. Sonuçları gelince onları da yazarım. Merakla bekliyorum, inşallah herşey normal çıkar. 

11 Mayıs 2010 Salı

Erik

Epey zamandır diyetten dolayı sindirim / boşaltım sistemlerimde sorun var.  :P Anlayın işte aaaa… Ne denediysem olmadı. Herkesin tavsiyesine uydum ama ıı-ııh malesef sonuç hep aynı. Birkaç kez ilaç aldım ama onlara da alışmak istemiyorum. Zaten aynı ilacı 3. kez aldığımda artık bir işe yaramadığını da gördüm. : ) Cins miyim neyim?
Bahar geldi, çiçekler açtı, taze meyveler, sebzeler bollaştı. Pazarlar, manavlar şahane renklere boyandı. Bu mevsimde Pazar dolaşmak benim için gerçekten bir zevk. Baktıkça içim açılıyor. : ) Ve tabiki bahar/yaz aylarının vazgeçilmezi Erik sezonunu da açtım. Ve ta taaa! İşe yarıyor, hem de nasıl! Bundan sonra erik derim başka birşey demem kardeşim. Aslında o kadar bayılmadığım, yani tadını sevdiğim ama olmasa hiç aklıma gelmeyecek bir meyvedir ama o kadar fayda gördümki artık çok seviyorum.
Bu kıymetli meyve için birkaç şey yazmadan edemedim. Araştırdım, soruşturdum bilgi edindim. Umarım siz de fayda görürsünüz :)

Çağlasını ilkbaharda, olmuşunu ilkbahardan sonbahara kadarki dönemde, kurutulmuşunu ise yıl boyunca severek yediğimiz erik meyvesini veren erik ağacı, Gülgiller'dendir. 100 gr taze erik; 66 kalori, 17.8 gr karbonhidrat, 299 mg potasyum, 17 mg fosfor, 2mg sodyum, 18 mg potasyum, 0.5 mg demir, 0.4 mg lif içeriyor. Ayrıca A, B1, B2, B3, B6, C, E vitamini içerir. Kuru eriğin besin değerleri tazesine göre daha fazla ve pişirilmeden yenmesinde yarar var.

Özetle;A, C ve B grubu vitaminleri ile potasyum, magnezyum, fosfor ve demir mineralleri açısından zengin bir meyve olan Erik, sahip olduğu bu zengin vitamin içeriği, çeşitli hastalıklara karşı gösterdiği olumlu etki ve düşük kalorisi nedeniyle çok faydalı bir meyvedir. Düşük kalorisi nedeniyle diyet uygulayan kişilerce de tercih edilen meyvelerin başında gelen eriği, iklim açısından çok şanslı olan Türkiye’de ilkbahardan sonbahara kadar türlü çeşitleriyle bulmak mümkün. Türkiye’de yetişen eriklerin bir kısmı yerli, bir kısmı da yabancı çeşitlerdir. Türkiye’deki en tanınmış erik çeşitleri, can, papaz, mürdüm ve tatlı üryani erikleridir. Can eriği, genellikle yeşil olarak tüketilir. Bu tüketim şekli ülkemize özgüdür. Bu nedenle yeşil olarak yenecek meyveler tam çiçeklenmeden 60-70 gün sonra hasat edilmeye başlanır, bu hasat olgunluk zamanına kadar devam eder. Erik yetiştiriciliğinde ilk sırayı Yugoslavya daha sonra A.B.D. almaktadır. Türkiye erik yetiştiriciliği bakımından, dünyada sekizincidir.

Eriğin Faydaları Nelerdir?

Erik, vücuda güç ve enerji verir. Beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Sinirleri sakinleştirir. Kansızlığa iyi gelir. Erik sindirim sistemine de faydalıdır. İştah açıcıdır. Hazmı kolaylaştırır. İdrar söktürücüdür ve kabızlığı giderir. Vücuttaki zararlı maddeleri dışarı atmaya yardımcı olarak böbrekleri dinlendirir. Romatizmaya iyi gelir. Östrojen seviyesini dengelediği için özellikle Menopoz dönemindeki kadınlar için faydalıdır.

Erik Nasıl Kullanılır? 
 
Erik yaş olarak yenebileceği gibi kurutularak, komposto yapılarak ya da suyu çıkarılarak da kullanılabilir. Komposto olarak yenirse bağırsakları çalıştırarak kabızlığa çok iyi gelir. Erik çekirdekleri bağırsak solucanlarını düşürmekte faydalıdır. Erik yaprakları kaynatılıp suyu ile gargara yapılırsa bademcik ve boğaz iltihaplarına iyi gelir. Kuru erik barındırdığı bol miktarda A vitamini ile cilde çok yararlıdır. Eriğin çekirdekleri çıkarılıp püre haline getirildikten sonra makyaj çıkarıcı olarak yüzü temizlemekte kullanılabilir. Turşusu da nefistir :  




 
 
 
 
 
 
ERİK ÇEŞİTLERİ
 
Sert çekirdekli bir meyve ağacı olan eriğin iç kısmının sertleşmesiyle sert çekirdek kabuğu meydana gelir. Yenilen kısmı etli ve suludur. Meyveleri şekil, renk ve tat bakımından çok farklıdır.  Tohumları (çekirdekleri) acıdır.
Erik çeşitleri, tohum teşekkülü bakımından kendine verimli, kendine kısmen verimli ve kendine kısır olarak üç grup altında toplanır. Kendine kısmen verimli çeşitlerden de iyi ürün alınabilmesi için, tohum teşekkülü çeşitlerine ihtiyaç vardır.
Erik ağacı çeşitli toprak tipinde yetişmekle beraber en iyi olarak besin maddelerince zengin, humuslu, sıcak, yeteri kadar nemli, orta derin ve derin topraklarda iyi yetişir. Kültür erik çeşitleri çelik ve aşıyla üretilir. Fidanlıklarda en çok durgun göz aşısı kullanılır. Kültür erik çeşitleri için muhtelif erik türleri, şeftali, kayısı ve badem anaç olarak kullanılabilir.
Meyvelerinde şekerler, pektin ve organik asitler vardır. Meyve olarak yenir. Kurutularak hoşaf ve çeşitli yörelerde değişik pestil yapımında kullanılır.

1. CAN ERİKLERİ 

Yeşil turfanda olarak tüketilen bu eriklerde meyveler Nisan-Mayıs aylarında toplanır. Olgun olarak tüketilen Aynalı çeşidi ise Haziran ortasında toplanır. Ağaçlar sıkı dallı, yaygın taçlı 4-8 m. yüksekliğindedir.

1.1. Papaz
Meyve orta büyüklükte(15-17 g) yuvarlak, kabuk rengi parlak koyu yeşildir. Tatlı, sulu ve gevrektir. Kendine kısmen verimlidir. Bilinen en iyi tozlayıcısı Aynalı’ dır.

1.2. Can
Papaza nazaran daha yuvarlak, açık yeşil ve mayhoş ve suludur. Et dokusu incedir. Olgunluk ilerledikçe yeme kalitesi artar. Meyve ortalama 15-20 gram ağırlığındadır. Kendine verimlidir.

1.3. Kebap
Papaz ve Can’ a nazaran daha büyük meyveli (10-13 g) basık, yuvarlak, parlak, koyu yeşildir. Tatlı ve gevrektir. Kendine verimlidir.

1.4. Havran
Papazdan 10-15 gün sonra toplanır. Açık yeşil renkte 17-20 gram ağırlığında ve mayhoştur. Kabuğu diğerlerine göre daha ince, çekirdeği küçüktür. Kendine verimlidir.

1.5. Aynalı
Meyve sarı zemin üzerine kırmızı yanaklı, sulu, mayhoş, 35-40 gram ağırlığındadır. Kendine verimlidir.


2. JAPON ERİKLERİ

2.1. Formosa
Meyveler 55-60 gram ağırlığında ve kalp şeklindedir. Sarı zemin üzerine morumsu kırmızı renkte, meyve eti sarı, sulu, ince dokulu, gevrek, tatlı ve aromalıdır. Haziran sonunda olgunlaşır. Tozlayıcıları, Santa Rosa, Wickson ve Beauty çeşitleridir.
      
2.2.Santa Rosa
Formasa ile aynı anda olgunlaşan 55-60 gram ağırlığında meyveleri olan bir çeşittir. Kabuk koyu mor renkli,çok puslu ve caziptir. Meyve eti koyu pembe-kırmızı,tatlı, sulu, aromalıdır. Formosa, Methley, Burmosa, Beaty, Golden Japon veya Wickson tozlayıcı olarak kullanılır.

2.3.Climax 
Formosa çeşidinden bir hafta sonra olgunlaşır. Meyve yumurta şeklinde,kabuk kırmızı-mor,sarı benekli kalındır. Meyve eti sarı, yumuşak, sulu, orta tatlı ve çok aromalıdır. Tozlayıcısı Santa Rosa’ dır.
Bilinen bu çeşitler dışında temmuz ayı ortalarında olgunlaşan Red Heart, Temmuz sonunda olgunlaşan Burbank; Ağustos ortasında olgunlaşan Daurte, Reubunnel, Burmosa, Nubiana, Laroda ve Wickson gibi sofralık değeri yüksek yeni çeşitlerde yetiştirilmeye başlamıştır.

3. AVRUPA ERİKLERİ  

Kurutmalık olmakla beraber sofralık olarak tüketilmeye uygun olanları da vardır. Kendine verimlidir. Ağaçları seyrek dallı, dik, yayvan veya sarkık taçlıdır. 12 metreye kadar yükselebilirler.

3.1. Stanley
Ağustos sonunda olgunlaşır. Meyve ortalama 58 gram ağırlığında, yumurta şeklinde, mor-siyah renklidir. Meyve eti sarı, gevrek ve tatlıdır.

3.2. Giant
Ağustos ortasında olgunlaşan, ortalama meyve ağırlığı 55 gram, koyu kırmızı-mor renkte, tatlı bir çeşittir.

 3.3. President
Temmuz sonunda olgunlaşır. Ağaçları çok verimlidir. Dış pazarın çok beğendiği kalite bir çeşittir. Meyve yuvarlak, puslu bordo-kırmızı renkte, orta derecede tatlı, ortalama 40-50 gram ağırlığındadır.   

3.4. Sugar
Temmuz sonunda olgunlaşır. Meyve ağırlığı ortalama 40-50 gramdır. Meyve yumurta şeklinde, kırmızı-mor renkli, pusludur. Meyve eti koyu sarı, tatlı, sulu ve hafif aromalıdır.








Alternatif Bir Lezzet:  Erik Dolması
 

Erik Dolması için Malzemeler :
·  250 gr kurutulmuş iri siyah erik
·  200 gr orta yağlı kıyma
·  50 gr pirinç
·  1/2 su bardağı
·  1 çay kaşığı tarçın
·  Tuz
·  3 çorba kaşığı toz şeker (45 gr)
·  30-40 gr tereyağı

Hazırlanışı:
Erikleri 10 dakika suda bekletin. İyice yıkadıktan sonra 1 lt suda 15 dakika haşlayın. Haşlama suyunu saklayın. Kıymaya pirinci, tuz ve tarçını katın ve iyice yoğurun. Erikleri bıçakla yarın. Çekirdeklerini çıkarın. Kıymalı iç ile doldurup kapatın. Yayvan ve küçük bir tencereye dizin. Terayağını küçük parçalar halinde kesip aralara koyun. Tüm malzemeyi koyduktan sonra 1 su bardağı erik suyu ekleyin. Kısık ateşte 5 dakika kaynatın, daha sonra toz şekeri üstüne serpin. Tencerenin ağzını kapatın. 30 dakika kısık ateşte pişirin.

Bir de Malta Eriği (Yeni dünya) var. Onu da unutmadan geçmeyelim darılmasın. Bitkinin Latince adı Eriobotrya Japonica’dır. Yaprakları yaz kış daimi yeşil olan Malta eriğinin anavatanı Uzakdoğu’dur. Geliştiğinde boyu 8 - 10 metre, tepe eni 5 metreye kadar büyüyebilir. Küçükken piramidal uzayan ağaç yaşlandıkça dev şemsiyeye benzer. Ülkemizde tüm ılıman iklimlerde yetişebilir. Çiçeklenip daha sonra meyve vermesi için en az +15 dereceye ihtiyaç vardır. 1 santimden oluşan buket halindeki krem renkli çiçekler, kahverengi kürklü dış yüzeyde gizlidir. Sonbaharda açan bu çiçekler ilkbaharda meyveye dönüşür. Meyveler 3 - 8 santim sulu ve çekirdeklidir. Tadı çok güzeldir. Lakin konumuzla alakası yoktur : ) Sadece hatrı kalmasın diye özet bir bilgi vereyim dedim…