29 Mayıs 2010 Cumartesi

Ayılana gazoz, bayılana limon

Bugün dr.a gittim haşimato için. Doktor hanım tiroid ultrasonu ve tekrar TSH ölçümü istedi. Kan tahlillerim yapılalı 2 hafta olduğu için değişmiş olabilir dedi. Gittim kan verdim, ultrason randevumu aldım, sonra hastanenin bahçesindeki cafede güzel güzel oturmuş çayımı içerken aniden bana bir haller olmaya başladı. Fena oluyorum, ölüyorum, bayılıyorum derken önce biraz kusup sonra kütttttt bayılmışım. Acilden gelip tansiyonumu ölçmüşler 3 kez, 3'ünde de tansiyon alamamışlar... Sonra beni acile taşımışlar, acilde kendime geldim. Serum takıp yatırdılar. Kendime geldim çok şükür. Ama bayılırken çok korktum, "sanırım ölüyorum, demekki buraya kadarmış" diye düşündüm. Tuhaf bir histi, Allah düşmanımın başına vermesin. 

Acilden çıktığımda hala ultrason randevuma epey vardı. Yine o cafede oturup limonata içtim. E işte bayılana limon diye boşuna dememişler... :)

Daha sonra ultrasona girdim. Ultrason temiz çıktı, nodül filan yok çok şükür.  Ama tiroid bezinde biraz harabiyet varmış haşimato yüzünden. Azcık ucundan kemirmiş yani... TSH da 4 idi 2 hafta önce, bugün 2.58'e düşmüş, ona da sevindik. O yüzden doktor ilaç tedavisine şimdilik gerek yok takip edicez dedi. TSH yükselirse ilaç verebilirmiş. 3 ay sonra kontrole gel dedi. 

Şu an iyiyim ama biraz sersemlik var üstümde. Acil servisteki personel bile korkmuş tansiyon alamayınca. Bir ara hayal meyal bağırışları duydum, nabız yok filan diye bağırıyorlardı :)) Sanırım çok düştüğü için alamadılar nabız ve tansiyonu. Öbür tarafa gidip gelmiş olamam di mi?

Ben gidip biraz uzanayım...


22 Mayıs 2010 Cumartesi

Son havadisler

2 gündür müthiş bir koşturmaca içindeyim, pek evde de durmadım, o yüzden menülerimi de yazamadım. Dün haşimato için dr'a gittim ama gittiğime gideceğime pişman oldum. Tekrar araştırıp doğru düzgün bir yer bulacağım. Yine bu koşuşturma yüzünden pek düzenli de beslenemedim. Ama çok sakıncalı birşey de yemedim, sadece az sayıda öğün ve az miktarda yemek (hatta atıştırmak da diyebiliriz).  Az sonra içeceğim 1 duble rakı ve birkaç kalamar hariç sakıncalı birşey yok :P

O kadarcık da olsun di mi yaa. En son yılbaşı gecesi 1 kadeh içmiştim. Zaten çok meraklı değilim alkole.
Pazartesiden sonra toparlarım, haftaiçi düzenim hiç şaşmıyor çok şükür. Ama bu hafta kiloda azalma da beklemiyorum işin doğrusu. İçimden bir ses öyle diyor. :)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Tahlil Sonuçları

Evetttt, bugün tahlil sonuçlarım çıktı. Haşimato tiroid hastasıymışım. En kısa sürede bir endrokrinoloğa gitmem gerekiyor. Moralim bozuldu.

İyi bir doktor bilen varsa tavsiyelerinizi bekliyorum :)

3. ayın sonucu

Bim bam boooooooooooooom çok şükür dostlarrrrrrr benim de artıkkk bir rekorum varrrrrrrr... Evet bugün itibariyle 3 ayı doldurmuş bulunmaktayım. Sabah tartıldım gözlerime inanamadım, indim bekleyip tekrar tartıldım. Ve sonra tekrar :) 3 kez tartılınca emin olabildim ancak. Çünkü haftasonu gayet iştahlı idim, biraz da muzur şeyler yedim. Bünyem tamamen durmuş gibi hissediyordum, onun verdiği moral bozukluğu da vardı. Ama meğerse arada bir yemek iyi gelirmiş :) bünye kendine gelirmiş böylece görmüş olduk. Üzerine de hız kazandırmak için bugün ve yarın 2 günlük protein diyetini de patlattım mı tamamdır.  Cumartesi günü de epey yürüdüm, alışveriş temposunda yaklaşık 8 saat kadar :) ayaklarıma kara sular indi desem  yalan olmaz.

Gelelim sadede, 17 Şubatta 146 ile başladığım bu yolculukta şu an tam 21.1 kiloyu (daha önce 20kg vermiştim 3 ayda, sene 1998'di.) vermiş bulunmaktayım. Bu sabahki kilom 124.9 

Oh beee! valla çok rahatladım, anlatamam... 120'leri de yarıladım! Süper süperrrr, bu bana şimdi daha da büyük bir güç verdi. Dedim ya iştahım artmıştı bu aralar. Boğazıma sahip çıkmam için süper bir gaz oldu :)

Eylül'e kadar 110 kg olmak istiyorum ama bilmiyorum başarabilir miyim :)  

Cuma günü bazı kan testleri yaptırdım. Sonuçları gelince onları da yazarım. Merakla bekliyorum, inşallah herşey normal çıkar. 

11 Mayıs 2010 Salı

Erik

Epey zamandır diyetten dolayı sindirim / boşaltım sistemlerimde sorun var.  :P Anlayın işte aaaa… Ne denediysem olmadı. Herkesin tavsiyesine uydum ama ıı-ııh malesef sonuç hep aynı. Birkaç kez ilaç aldım ama onlara da alışmak istemiyorum. Zaten aynı ilacı 3. kez aldığımda artık bir işe yaramadığını da gördüm. : ) Cins miyim neyim?
Bahar geldi, çiçekler açtı, taze meyveler, sebzeler bollaştı. Pazarlar, manavlar şahane renklere boyandı. Bu mevsimde Pazar dolaşmak benim için gerçekten bir zevk. Baktıkça içim açılıyor. : ) Ve tabiki bahar/yaz aylarının vazgeçilmezi Erik sezonunu da açtım. Ve ta taaa! İşe yarıyor, hem de nasıl! Bundan sonra erik derim başka birşey demem kardeşim. Aslında o kadar bayılmadığım, yani tadını sevdiğim ama olmasa hiç aklıma gelmeyecek bir meyvedir ama o kadar fayda gördümki artık çok seviyorum.
Bu kıymetli meyve için birkaç şey yazmadan edemedim. Araştırdım, soruşturdum bilgi edindim. Umarım siz de fayda görürsünüz :)

Çağlasını ilkbaharda, olmuşunu ilkbahardan sonbahara kadarki dönemde, kurutulmuşunu ise yıl boyunca severek yediğimiz erik meyvesini veren erik ağacı, Gülgiller'dendir. 100 gr taze erik; 66 kalori, 17.8 gr karbonhidrat, 299 mg potasyum, 17 mg fosfor, 2mg sodyum, 18 mg potasyum, 0.5 mg demir, 0.4 mg lif içeriyor. Ayrıca A, B1, B2, B3, B6, C, E vitamini içerir. Kuru eriğin besin değerleri tazesine göre daha fazla ve pişirilmeden yenmesinde yarar var.

Özetle;A, C ve B grubu vitaminleri ile potasyum, magnezyum, fosfor ve demir mineralleri açısından zengin bir meyve olan Erik, sahip olduğu bu zengin vitamin içeriği, çeşitli hastalıklara karşı gösterdiği olumlu etki ve düşük kalorisi nedeniyle çok faydalı bir meyvedir. Düşük kalorisi nedeniyle diyet uygulayan kişilerce de tercih edilen meyvelerin başında gelen eriği, iklim açısından çok şanslı olan Türkiye’de ilkbahardan sonbahara kadar türlü çeşitleriyle bulmak mümkün. Türkiye’de yetişen eriklerin bir kısmı yerli, bir kısmı da yabancı çeşitlerdir. Türkiye’deki en tanınmış erik çeşitleri, can, papaz, mürdüm ve tatlı üryani erikleridir. Can eriği, genellikle yeşil olarak tüketilir. Bu tüketim şekli ülkemize özgüdür. Bu nedenle yeşil olarak yenecek meyveler tam çiçeklenmeden 60-70 gün sonra hasat edilmeye başlanır, bu hasat olgunluk zamanına kadar devam eder. Erik yetiştiriciliğinde ilk sırayı Yugoslavya daha sonra A.B.D. almaktadır. Türkiye erik yetiştiriciliği bakımından, dünyada sekizincidir.

Eriğin Faydaları Nelerdir?

Erik, vücuda güç ve enerji verir. Beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Sinirleri sakinleştirir. Kansızlığa iyi gelir. Erik sindirim sistemine de faydalıdır. İştah açıcıdır. Hazmı kolaylaştırır. İdrar söktürücüdür ve kabızlığı giderir. Vücuttaki zararlı maddeleri dışarı atmaya yardımcı olarak böbrekleri dinlendirir. Romatizmaya iyi gelir. Östrojen seviyesini dengelediği için özellikle Menopoz dönemindeki kadınlar için faydalıdır.

Erik Nasıl Kullanılır? 
 
Erik yaş olarak yenebileceği gibi kurutularak, komposto yapılarak ya da suyu çıkarılarak da kullanılabilir. Komposto olarak yenirse bağırsakları çalıştırarak kabızlığa çok iyi gelir. Erik çekirdekleri bağırsak solucanlarını düşürmekte faydalıdır. Erik yaprakları kaynatılıp suyu ile gargara yapılırsa bademcik ve boğaz iltihaplarına iyi gelir. Kuru erik barındırdığı bol miktarda A vitamini ile cilde çok yararlıdır. Eriğin çekirdekleri çıkarılıp püre haline getirildikten sonra makyaj çıkarıcı olarak yüzü temizlemekte kullanılabilir. Turşusu da nefistir :  




 
 
 
 
 
 
ERİK ÇEŞİTLERİ
 
Sert çekirdekli bir meyve ağacı olan eriğin iç kısmının sertleşmesiyle sert çekirdek kabuğu meydana gelir. Yenilen kısmı etli ve suludur. Meyveleri şekil, renk ve tat bakımından çok farklıdır.  Tohumları (çekirdekleri) acıdır.
Erik çeşitleri, tohum teşekkülü bakımından kendine verimli, kendine kısmen verimli ve kendine kısır olarak üç grup altında toplanır. Kendine kısmen verimli çeşitlerden de iyi ürün alınabilmesi için, tohum teşekkülü çeşitlerine ihtiyaç vardır.
Erik ağacı çeşitli toprak tipinde yetişmekle beraber en iyi olarak besin maddelerince zengin, humuslu, sıcak, yeteri kadar nemli, orta derin ve derin topraklarda iyi yetişir. Kültür erik çeşitleri çelik ve aşıyla üretilir. Fidanlıklarda en çok durgun göz aşısı kullanılır. Kültür erik çeşitleri için muhtelif erik türleri, şeftali, kayısı ve badem anaç olarak kullanılabilir.
Meyvelerinde şekerler, pektin ve organik asitler vardır. Meyve olarak yenir. Kurutularak hoşaf ve çeşitli yörelerde değişik pestil yapımında kullanılır.

1. CAN ERİKLERİ 

Yeşil turfanda olarak tüketilen bu eriklerde meyveler Nisan-Mayıs aylarında toplanır. Olgun olarak tüketilen Aynalı çeşidi ise Haziran ortasında toplanır. Ağaçlar sıkı dallı, yaygın taçlı 4-8 m. yüksekliğindedir.

1.1. Papaz
Meyve orta büyüklükte(15-17 g) yuvarlak, kabuk rengi parlak koyu yeşildir. Tatlı, sulu ve gevrektir. Kendine kısmen verimlidir. Bilinen en iyi tozlayıcısı Aynalı’ dır.

1.2. Can
Papaza nazaran daha yuvarlak, açık yeşil ve mayhoş ve suludur. Et dokusu incedir. Olgunluk ilerledikçe yeme kalitesi artar. Meyve ortalama 15-20 gram ağırlığındadır. Kendine verimlidir.

1.3. Kebap
Papaz ve Can’ a nazaran daha büyük meyveli (10-13 g) basık, yuvarlak, parlak, koyu yeşildir. Tatlı ve gevrektir. Kendine verimlidir.

1.4. Havran
Papazdan 10-15 gün sonra toplanır. Açık yeşil renkte 17-20 gram ağırlığında ve mayhoştur. Kabuğu diğerlerine göre daha ince, çekirdeği küçüktür. Kendine verimlidir.

1.5. Aynalı
Meyve sarı zemin üzerine kırmızı yanaklı, sulu, mayhoş, 35-40 gram ağırlığındadır. Kendine verimlidir.


2. JAPON ERİKLERİ

2.1. Formosa
Meyveler 55-60 gram ağırlığında ve kalp şeklindedir. Sarı zemin üzerine morumsu kırmızı renkte, meyve eti sarı, sulu, ince dokulu, gevrek, tatlı ve aromalıdır. Haziran sonunda olgunlaşır. Tozlayıcıları, Santa Rosa, Wickson ve Beauty çeşitleridir.
      
2.2.Santa Rosa
Formasa ile aynı anda olgunlaşan 55-60 gram ağırlığında meyveleri olan bir çeşittir. Kabuk koyu mor renkli,çok puslu ve caziptir. Meyve eti koyu pembe-kırmızı,tatlı, sulu, aromalıdır. Formosa, Methley, Burmosa, Beaty, Golden Japon veya Wickson tozlayıcı olarak kullanılır.

2.3.Climax 
Formosa çeşidinden bir hafta sonra olgunlaşır. Meyve yumurta şeklinde,kabuk kırmızı-mor,sarı benekli kalındır. Meyve eti sarı, yumuşak, sulu, orta tatlı ve çok aromalıdır. Tozlayıcısı Santa Rosa’ dır.
Bilinen bu çeşitler dışında temmuz ayı ortalarında olgunlaşan Red Heart, Temmuz sonunda olgunlaşan Burbank; Ağustos ortasında olgunlaşan Daurte, Reubunnel, Burmosa, Nubiana, Laroda ve Wickson gibi sofralık değeri yüksek yeni çeşitlerde yetiştirilmeye başlamıştır.

3. AVRUPA ERİKLERİ  

Kurutmalık olmakla beraber sofralık olarak tüketilmeye uygun olanları da vardır. Kendine verimlidir. Ağaçları seyrek dallı, dik, yayvan veya sarkık taçlıdır. 12 metreye kadar yükselebilirler.

3.1. Stanley
Ağustos sonunda olgunlaşır. Meyve ortalama 58 gram ağırlığında, yumurta şeklinde, mor-siyah renklidir. Meyve eti sarı, gevrek ve tatlıdır.

3.2. Giant
Ağustos ortasında olgunlaşan, ortalama meyve ağırlığı 55 gram, koyu kırmızı-mor renkte, tatlı bir çeşittir.

 3.3. President
Temmuz sonunda olgunlaşır. Ağaçları çok verimlidir. Dış pazarın çok beğendiği kalite bir çeşittir. Meyve yuvarlak, puslu bordo-kırmızı renkte, orta derecede tatlı, ortalama 40-50 gram ağırlığındadır.   

3.4. Sugar
Temmuz sonunda olgunlaşır. Meyve ağırlığı ortalama 40-50 gramdır. Meyve yumurta şeklinde, kırmızı-mor renkli, pusludur. Meyve eti koyu sarı, tatlı, sulu ve hafif aromalıdır.








Alternatif Bir Lezzet:  Erik Dolması
 

Erik Dolması için Malzemeler :
·  250 gr kurutulmuş iri siyah erik
·  200 gr orta yağlı kıyma
·  50 gr pirinç
·  1/2 su bardağı
·  1 çay kaşığı tarçın
·  Tuz
·  3 çorba kaşığı toz şeker (45 gr)
·  30-40 gr tereyağı

Hazırlanışı:
Erikleri 10 dakika suda bekletin. İyice yıkadıktan sonra 1 lt suda 15 dakika haşlayın. Haşlama suyunu saklayın. Kıymaya pirinci, tuz ve tarçını katın ve iyice yoğurun. Erikleri bıçakla yarın. Çekirdeklerini çıkarın. Kıymalı iç ile doldurup kapatın. Yayvan ve küçük bir tencereye dizin. Terayağını küçük parçalar halinde kesip aralara koyun. Tüm malzemeyi koyduktan sonra 1 su bardağı erik suyu ekleyin. Kısık ateşte 5 dakika kaynatın, daha sonra toz şekeri üstüne serpin. Tencerenin ağzını kapatın. 30 dakika kısık ateşte pişirin.

Bir de Malta Eriği (Yeni dünya) var. Onu da unutmadan geçmeyelim darılmasın. Bitkinin Latince adı Eriobotrya Japonica’dır. Yaprakları yaz kış daimi yeşil olan Malta eriğinin anavatanı Uzakdoğu’dur. Geliştiğinde boyu 8 - 10 metre, tepe eni 5 metreye kadar büyüyebilir. Küçükken piramidal uzayan ağaç yaşlandıkça dev şemsiyeye benzer. Ülkemizde tüm ılıman iklimlerde yetişebilir. Çiçeklenip daha sonra meyve vermesi için en az +15 dereceye ihtiyaç vardır. 1 santimden oluşan buket halindeki krem renkli çiçekler, kahverengi kürklü dış yüzeyde gizlidir. Sonbaharda açan bu çiçekler ilkbaharda meyveye dönüşür. Meyveler 3 - 8 santim sulu ve çekirdeklidir. Tadı çok güzeldir. Lakin konumuzla alakası yoktur : ) Sadece hatrı kalmasın diye özet bir bilgi vereyim dedim…


8 Mayıs 2010 Cumartesi

Annem Annem

Hatıralardan bir yol çizdim kendime
Hatırladım gelip geçenleri, gülüyorum şimdi halime
Hatıralardan bir yol çizdim kendime
Unutmadım yıkıp geçenleri, karaladım kirli deftere
Yalan kimse sen değil, ölümlü aşkları ezberledim
Hiçbiri senin kadar CAN değil

Annem annem çok yalnızım sana gel diyemem
Yalanlardan yoruldum ah sonumu bilemem

Hatıralardan bir uçurtma göklerde
Peşinde ağlayan çocukluğum, KOŞUYORUM SENLİ GÜNLERE
Yalan kimse sen değil, ölümlü aşkları ezberledim
HİÇBİRİ senin kadar can değil

Annem annem çok yalnızım sana GEL DİYEMEM
Yalanlardan yoruldum ah sonumu bilemem...



Annemmm annemmm...

Annem seni çok özledimmm. Nur içinde yat :~(

Tüm Annelerin Anneler Günü Kutlu, Ömürleri Uzun Olsun.




4 Mayıs 2010 Salı

Gururluyum, Mutluyum!

Yazmadan edemedim çünkü bu benim için çok ayrı bir anlam taşıyor. Resmen tarihî bir an :) 146 kilo civarındayken "ay ne güzelmiş ben bunun içine kesin girerim, aa hem de indirimde pek ucuz, denemeden alayım" diyerek geçen sene almış bulunduğum fakat eve geldiğimde içine değil girmek, bacağımın yarısından yukarı çıkaramadığım kot pantolon sonunda olduuuuuuuuuuu!!! 

Az önce dayanamadım denedim. 2 hafta önce hala fermuar kapanmıyor, düğme ile ilik yaklaşamıyordu bile. İçimden bir ses git dene dedi ve ta taaaaaaa :) valla kapandı billa kapandı :) Hem de gayet rahat kapandı ama bacakların üst kısmı biraz yapıştı :) 2 kilo sonra o da rahatlar.. Yani Mayıs ayı bitmeden kreasyonuma katılan yeni bir pantolonum olacak. :) Kilo verme süresince her bir kıyafet ayrı önem taşıyor çünkü sürekli ölçüler değiştiği için bir önceki hafta tam olan, bir sonraki hafta bollaşıp berbat görünebiliyor. 

17 Şubat'ta startı verdiğimde, 135 olsam bu kota kesin girerim diyordum. Hatta blogumun ilk yazısında şöyle yazmışım:
İlk hedefim 135 kiloya düşmek ve dolapta bekleyen kotun içine girmek. Sonrası da 120'leri görmek olacak sanırım. Ama daha o aşamaya çok var şimdiden düşünmemekte fayda var. Yolum daha uzun ne de olsa :)

Ama çok iyimsermişim. Nerdeyse 20 kg vermeliymişim bu kot için. Gururluyum, mutluyum. Keyfime diyecek yok :)))))

Heyyy Wassup

Geçen haftaki anlamlandıramadığım iştahtan sonra bu hafta daha sakinim. :) Allahım ben neden iştahsız, acıkmayan, tabağında yemek bırakan bir insan değilim. Biraz bile olsam razıyım yaaa, fazlasında gözüm yok. Yarın yine tartı günü. Ne çabuk geldi bu hafta tartı günü anlamadım. Fazla bir beklentim yok bu hafta ama bakalım. 17 Mayıs'ta dolu dolu 3 ay olacak. Bakalım kaç kilo tamamlamış olacağım. Ama genel resme baktığımda, beklediğimden çoook çok daha iyi gitti kilolar.

Bana bugüne kadar en çok kiloyu verdiren doktor bile 3 ayda 20 kg. verdirebilmişti zaten, sene 1998'de. Yani ben çoook genç ve tazeyken. O nedenle şu an bu verdiğim miktarla kendi rekorumu egale etmiş olacağım sanırım. : )

Kilo grafiğine bir de her ayın 17’sinde tartılıp yazacağım bir tablo daha ekleyeceğim. : ) Her açıdan bakalım olaya di mi ama?

Bu haftaki menüme bol miktarda meyve eklemeyi düşünüyorum. 2 gündür gribim. Hapşırmaktan ve burnumu silmekten bir hal oldum. Palyaço burun oldum bennnn. Hapşuuuuuuuuuuu u u u

Bana şans dileyin dostlar, yarın tartı yüzüme gülmeli : )

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Keten Tohumu mu Kuş Yemi mi İşte Bütüüün Mesele Bu!

Keten tohumu hadisesi sürekli dilden dile dolaşıyor. Herkes birbirine tavsiye ediyor. Ama ben fazla tavsiye edilen, çok kullanılan şeylere genelde hep temkinli yaklaşırım. O yüzden biraz araştırayım dedim. Halbuki biraz almıştım aktardan. Hem de aktarda öğüttürmüştüm ama kullanamadım birkaç haftadır erzak dolabında duruyor. Bu yazıyı okuyunca atmaya karar verdim. Birşeyi kullanmaya başlamadan önce lütfen iyice araştırın. Gerçek mi sahte mi? Nasıl kullanılmalıdır? Neyle beraber kullanılmamalıdır? Nasıl saklanmalıdır? vs. gibi noktaları iyice netleştirin. Hep söylüyorum sağlık şakaya gelmez. Lütfen bu yazıyı sonuna kadar okuyun. 


Keten Tohumu ile zayıflamak için :
Yıllardır Mısır Çarşısı'nda 'şifa dağıtan' Ucuzcular Gıda  Maddeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı Dilaver Kadıoğlu ise bu bitki işine, eğitimsiz aktarların değil de, mutlaka eczacıların sahip çıkması gerektiğini savunuyor. Yaklaşık 170 yıllık bir geçmişi olan 'Ucuzcular Baharat'ta yaklaşık 6000 çeşit baharat, ot, kök bulabilmek mümkün.
     Keten Tohumu
Bunlardan bir tanesi de keten tohumu. Keten bitkisinin yaprağından tohumuna kadar her  tarafının yararlı olduğunu belirten Kadıoğlu, "Keten tohumunun ayrıca  zayıflatıcı özelliği de var.
   
Tokluk hissi uyandırarak kişinin daha az yemek yemesine yol açıyor. Zayıflatıcı özelliği, aslında içerdiği Omega-3 yağ  asitlerinden kaynaklanıyor. Tıpkı balık gibi etkisi var keten tohumunun. Keten  tohumu, somon balığı kadar Omega-3 yağı içeriyor.
Günde 1 yemek kaşığı alındığında ayda ortalama 4-5 kilo verilebilir.


Evde kendinizde pratik ve damak tadınıza uygun kullanım alanları bulabilirsiniz:
Örnek :1 kase yoğurda 1 yemek kaşığı keten tohumu ekleyip biraz nane veya maydanoz  ve biraz tuz karıştırıp öğün arasında tüketilebilir.


Salataya, çorbaya, yoğurda kattığımız, her öğünde bol bol tükettiğimiz keten tohumları mercek altında! Soğuk su balıkları dışında omega 3 bakımından en zengin besin olan keten tohumunun yararlarını bilmeyen yok. Ama doğru koşullarda muhafaza edilip tüketilmezse ne kadar zararlı olabileceğini biliyor musunuz? İşte keten tohumu ve soyanın hangi koşullarda saklanması gerektiğiyle ve aksi takdirde yaratabileceği tehlikelerle ilgili bir haber.
Sabah kalkar kalkmaz bir bardak ballı suyla iki kaşık, öğle yemeğinde salataya tohumları, kuşluk vakti yoğurdun içinde tane tane, akşam da yağında sotelenmiş sebzelerle keten tohumu son yıllarda birçok evde hemen her öğünün vazgeçilmez takviyesi. Saymakla bitmeyen şifalarına her gün yenisi eklendikçe keten tohumu yağıyla, tanesiyle, tozuyla tüketilir oldu. Öyle ki dünyanın en büyük keten tohumu üreticisi Kanada'nın sadece geçen yılki ihracatı 250 milyon doları aştı. Tüm dünyada yağ ve diğer ürünlerin üretiminde kullanılmak üzere toplam 2 milyon tondan biraz daha fazla keten tohumu işlendi. Yani Latince ismi "çok şifalı bitki" anlamına gelen bu mucize besin, sadece sağlıklı yaşam sevdalılarına değil önceden kuş yemi ticaretiyle geçimlerini sağlayan keten tohumu üreticilerine de "şifa" oldu. Ne var ki, geçen haftalarda Hıncal Uluç'un köşesinde Tecelli'den Abuzittin'e gelen bir mektup keten tohumu severlerin kafasını karıştırdı. Pazar günleri Hıncal'ın Yeri'ne konuk olan Tecelli yanlış pazarlama şekli ve kullanımı yüzünden kanserden koruyacağı yerde, keten tohumu yağının kansere neden olabileceğini yazıyordu.
Yeni Aktüel de evlerde keten tohumu tüketimini bir sonraki emre kadar durdurarak araştırdı. Sonuç: Sadece keten tohumu değil, sağlıklı ve uzun ömür vaadiyle tükettiğimiz pek çok bitki için de aynı risk geçerli!

Sıcak, keten tohumunu "bozar"
Tek kanallı televizyonlarımızın duayeni Güneş Tecelli, keten tohumu yağının mutlaka soğuk zincirde satılması gerektiğini, aksi takdirde çok ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini vurguluyor. Üstelik çok kuvvetli bir referansı var: Kanser tedavisi konusunda geliştirdiği protokol Avrupa ve ABD'nin önemli tıp merkezlerinde uygulanan Alman bilim insanı Dr. Joanna Budwig. Keten tohumunu oldukça kapsamlı bir programla kanser tedavisinde kullanan ve bu bitkinin faydalarını ilk keşfedenlerden olan Dr. Budwig'in konuyla ilgili hemen her makalesinde önemle altını çizdiği bir ayrıntı var: "Keten tohumu ve özellikle yağı mutlaka taze tüketilmeli, dondurucu ya da buzdolabında - 7 derecede muhafaza edilmeli, soğuk zincirle dağıtılmalı. Aksi takdirde çabuk bozulur ve içinde, tüketildiğinde kansere yol açabilecek zararlı maddeler üremeye başlar!"
Hemen 20-25 C sıcaklıkta eczane ve aktar raflarında sergilenen keten tohumu yağı şişeleri geliyor gözümüzün önüne. Danıştığımız uzmanlar da Dr. Budwig'le hemfikir. Kanser Danışma Kurulu Başkanı ve Hacettepe Medikal Onkoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Güllü keten tohumunun çok çabuk bozulduğunu, doğru biçimde muhafaza edilmezse mantar üremesi için uygun olduğunu ve bu şekilde tüketildiğinde bağışıklık sistemine ciddi zarar verebileceğini doğruluyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın ise keten tohumunun faydalarını sıraladıktan sonra ekliyor: "Ama omega 3 ihtiva eden her bitkide olduğu gibi keten tohumu da doğru şekilde saklanmazsa hemen oksitlenir. Tıpkı cevizde olduğu gibi. Cevizi de temizledikten sonra biraz bekletirseniz, derhal kararmaya başlar ve tüm yararlı etkilerini yitirir. Bu nedenle keten tohumu tane halinde alınarak evde öğütülüp hemen tüketilmeli. Öğütülmüş tohumlarsa az miktarda alınıp buzdolabında ışık görmeyecek kapalı ve koyu renkli kutularda muhafaza edilmeli." Bu bitkinin yağıyla yemek yapan, kaynatıp içen, yani keten tohumunu "sıcak" sevenlere de Prof. Dr. Aydın'ın bir uyarısı var: "Bu bitki asla ısıyla etkileşime geçmemeli. Zaten kokusuyla, tadıyla da yenmeyecek hale gelir!"

"Keten tohumu diye kuş yemi"
Keten tohumu ayrıca bazı kanser türleri için de "kesinlikle zararlılar listesi"nde birinci sırada. Virginia Üniversitesi Onkoloji Bölümü'nden Dr. Charles Myers, Prostate Forume Dergisi'nde 2002'de yayımladığı makalesinde keten tohumu tüketiminin prostat kanserli hastalarda tümörlerin hızla büyümesine yol açtığını belirtiyor ve hastaları uyarıyor: "Dokuz çalışmadan yedisinde keten tohumundaki alfa linolenik asidin prostat kanseri gelişimini hızlandırdığı tespit edildi. Prostat kanseri olan hastaların keten tohumu ya da alfa linolenik asit içeren başka bitkileri hiçbir şekilde tüketmemelerini önemle tavsiye ediyorum!"
Prof. Dr. Ahmet Aydın ise bu çalışmalara karşılık omega 3 asit serisinin önemli temel asitlerinden olan alfa linolenik asitin ve dolayısıyla keten tohumunun prostat da dahil çeşitli kanser türlerinde tedavi edici olduğuna dair araştırmaların bulunduğunu söylüyor. Tabii, şu uyarıyı eklemeyi ihmal etmeden: "Çeşitli faydalarına rağmen aşırı keten tohumu kullanılması da zararlı olabilir. Bu nedenle kadınların iki, üç tatlı kaşığı; erkeklerinse bir, iki tatlı kaşığından fazla kullanmamasını tavsiye ediyoruz. Ayrıca yağı yerine bitki tohum halinde tüketilmeli. Çünkü yağ üretimi için günümüzde geçerli olan teknolojik yöntemler kullanılırsa trans yağlar ortaya çıkabilir. Bu yağların kansere yol açtığını bugün tüm bilim dünyası kabul ediyor. Ayrıca keten tohumu lif açısından da zengindir ama yağ haline getirilince bu faydalı özelliğini de yitirir."
Bu mucize bitkinin karanlık yönlerini sorgularken, üretim ve pazarlamasıyla ilgili bilgi almak için konuştuğumuz Tüm Aktarlar Baharatçılar ve Tıbbi Aromatik Bitkiler Derneği Başkanı Ayhan Ercan'dan gelen açıklamaysa çok çarpıcı: "Ülkemizde yaklaşık dört yıldır, omega 3 yönünden zengin sarı keten tohumu yerine, kuş yemi olarak bilinen standart keten tohumu satılıyor.Yani sağlık için keten tohumu alanların çoğu aslında kuş yemi yiyor. Çünkü hastalıklara karşı koruyucu özellikte olan keten tohumu türü sarı renktedir ve az bulunur." Ercan, işinin ehli aktarların bu özel tohumları Dr. Budwig'in belirttiği biçimde muhafaza ettiğini söylüyor ama her satıcıyı denetleyemediklerini de şu sözlerle anlatıyor: "Çoğu esnaf ticari kaygılarla tohumları yüksek miktarlarda öğütüyor ve tüketiciye de bozuk keten tohumu satıyor. Son yıllarda bu nedenle derneğimize gelen şikâyetlerde ciddi bir artış var."