17 Aralık 2014 Çarşamba

Detaylı Ultrason vs.

Geçen hafta detaylı ultrasona girdim. Çok şükür herşey yolunda görünüyor fakat "bebek çok hareketli olduğundan kalp ile ilgili tam istediğim açılardan görüntü alamadım, 3 hafta sonra tekrar gelin" dedi perinatolog. 29 Aralık'ta tekrar gideceğim. Perinatologum Doç. Dr. Zeki Şahinoğlu. İşinin en iyilerinden, tavsiye ederim. :) Kızımı da ilk kez 4 boyutlu olarak gördüm, kısa videoları bile var. Pek tatlıydı kuzum. :)

23 Aralık'ta da kadın doğum doktorumla kontrol randevum var. 

4 Aralık'ta Tetanoz aşısı oldum sağlık ocağında. Millet çok korkutmuştu beni, kol şöyle ağrıyor böyle ağrıyor diye. Ama vurulduğu yeri bile sonradan bulamadım. O kadar acısız oldu ilk doz. Umarım ikinci de yine böyle olur. 5 Ocak'ta 2. dozu vuracaklar.

2 haftadır bebişin hareketlerini net olarak hissetmeye başladım. 3-4 gündür de artık dışarıdan da hissedilecek kadar sert tekmeliyor. Güm güm vuruyor, çok keyifli, o vurdukça ben zevkten dört köşe oluyorum. :) 

Bu arada kızımın odası için çoğu şeyi aldık fakat henüz odayı kurmadık. Önce odanın boşaltılması, boyanması vs. gerekiyor. İnşallah yılbaşına kadar bitirmek istiyorum bu işleri. Oda hazır değil ama kapı süsünü şimdiden yaptım. Bakınız:



Gebeliğin 24. haftasındayım, Totalde 10-11 kg aldım. Doktorum biraz kızıyor ama yapacak birşey yok. Aşırı yemiyorum yine de vücut bir şekilde şişiyor ben de anlamadım. İnşallah doğumdan sonra hepsi gider ve eski halime dönerim :)

Durumlar şimdilik bundan ibaret, gelişmeler oldukça yazacağım. :)

6 Kasım 2014 Perşembe

Kızım geliyor kızım :)

31 Ekim'de kontrole gittim, bebeğimin cinsiyeti belli oldu... Kızım geliyor. Elif'im... :) 


157 gr. olmuş, maşallah ona... Herşey yolunda çok şükür, böyle devam eder inşallah... Hamilelik çok endişeli bir süreçmiş, hep içimde korkular var. 

AFP (Alfa Feto Protein) testi yapmışlardı gittiğimde. Üçlü test yapmaya gerek görmüyor artık çoğu doktor. İkili test temiz çıkarsa, üçlü test yerine AFP yaptırıyorlar. Benim doktorum da öyle yaptı. AFP, bebekteki NTD (Nöral Tüp Defekti) ihtimalinin hesaplandığı bir test. Çok şükür o da düşük ihtimal çıktı. Tabiki bu testler kesin sonuç değil sadece olasılık veriyor. Allah korusun...

Cinsiyetin belli olmasıyla pembişleri almaya başladım. Kendimi frenlemeye çalışıyorum ama işte olduğu kadar... :P

Geçen hafta bebek odası mobilyası da bakmaya gittik. Güzel şeyler var, ama en güzeller epey pahalı :) bebek mobilyaları normal mobilyalardan pahalı valla... Ama bizim aklımızda birşeyler şekillendi, beğendiklerimiz oldu. Bu konuya yılbaşından sonra eğileceğiz inşallah. :)

Kasım sonu tekrar kontrol var, Aralık ayının ilk haftası da detaylı ultrason. Umarım hepsi iyi çıkar.

Şimdilik benden bu kadar. :)

9 Ekim 2014 Perşembe

Gebeliğin 14. haftası ve endokrinolog kontrolü

Arife günü ikili testimin sonucunu aldım. Sonuç güzel. Tarama Negatif. Düşük risk kategorisinde. 11 Ekim'de doktora randevum var, bakalım o ne yorum yapacak. Olumlu konuşacaktır sanıyorum.

İkili test yapılırken ultrasonda bebeğimi ilk defa hareketli olarak gördüm. Çok güzeldi. Kıpır kıpırdı, sürekli ayaklarını oynatıyordu. Sanki bisiklet çeviriyordu. Çok mu yaramaz olacak ne :)

Fakat benim aklımda deli sorular var doktora sorulacak. Manyak ve çok evhamlı olduğumu düşünecek muhtemelen ama elimde değil. Çok duygusal ve endişeli bir ruh halindeyim. Daha önce bir ultrason sırasında rahmimin kalp şeklinde olduğunu söylemişti. Benim bununla ilgili internette yaptığım araştırmalar pek de hoşuma gitmeyen şeyler söylüyor bana. Tehlikeli şeyler...

Bir de geçen hafta 20 haftalık hamile bir arkadaşım rahim ağzı yetmezliğinden bebeğini kaybedince, bundan aşırı derecede etkilendim. Çok zor çok üzücü bir şey. Allah kimseye yaşatmasın. Ben de haliyle, başıma gelebileceğinden korkmaya başladım. Kalp şeklinde rahim olayı da bunu tetikler diye düşünüyorum. Umarım endişelerim boşunadır.

Bu sefer 3 boyutlu ultrasonla bebeğimi görebilirim belki. Çokkkk aşırı derecede heyecanlıyım. Görürse belki cinsiyetini de söyler. 

Bugün bir de endokrinolog kontrolüm vardı. TSH'ım biraz düşmüş ama daha da düşerse iyi olur. O yüzden Euthyrox'umun dozu hergün 75mcg olarak arttırıldı. 2 ay sonra tekrar kontrole gideceğim.

12 Eylül 2014 Cuma

Geliyooooooooooooooooo

Nasıl yazacağımı bilemedim, ne zamandır yazıp yazmamak arasında gidip geliyorum. Ama yıllardır olan biten bir sürü şeyi buraya yazmışken, bu önemli gelişmeyi buraya yazmayı daha fazla erteleyemezdim. Blogu takip edenler bu konunun benim için önemini ve ne kadar çok istediğimi gayet iyi bilirler. Allah'ıma şükürler olsun, hamileyim!

Bebişim bugün itibarıyla 9+3. Çok şükür,  şu ana kadar herşey yolunda gidiyor. Geçen hafta kalp atışlarını da duyduk.

Endokrinolog kontrollerim de devam ediyor. Dün kontrole gittim. Hamile olduğumu öğrendikten sonraki ilk kontrol. TSH 2.65 çıktı. Hamilelikte 1 - 2,5 arası olmasını tercih ederiz dedi doktorum. O yüzden ilacımın dozunu yükseltti. 37,5 mcg Euthyrox içerken, artık haftaiçi 50mcg, haftasonu 75mcg içeceğim. Bunun haricinde bir de folik asit (folbiol) kullanıyorum. Hamile kalmadan 10 gün kadar önce başlamıştım. Aslında 3 ay önce başlamak gerekiyor ama ben bu kadar çabuk hamile kalacağımı düşünmemiştim. Internette okuduklarıma dayanarak, doktora haşimatonun düşük ve bebekte zeka geriliği yaptığı doğru mu diye sordum. "Sen zaten ilacını kullanıyorsun, hatta gebe kalmadan kullanıyordun ve o ihtimaller çok yüksek TSH değerleri olanlar için geçerli" dedi. TSH 10-15 ya da daha yüksek olduğunda tehlike yaratıyormuş. Ben FT3, FT4, ve TSH ölçtürerek gitmiştim doktora, FT4 ölçtürmene gerek yok artık dedi. FT4 hamilelikte anlamsız bir şekilde düşme eğilimine girermiş ve bizi yanıltırmış. O yüzden bir sonraki kontrole (4 hafta sonra)  FT3 ve TSH ölçtürerek gideceğim.

29 Eylül'de 2'li tarama testi var. Umarım onu da sorunsuz atlatırım, umarım bebeğim sapasağlamdır. 

Hamilelik çok acaip bir süreç. Endişeyle dolu ve şu an bana çoook uzun gibi geliyor. Umarım sağlıklı bir şekilde devam eder ve bebeğimi sorunsuz alırım kucağıma. 

İştahımda acaip bir patlama var, 6. haftadan beri giderek artan mide bulantılarım var. 2-3 kez kustum fakat öyle aşırı bir kusma yapmadı. Ama sabah kalktığımda açken hiçbirşey yok, ne zamanki kahvaltı ediyorum, bulantılar başlıyor, gece yatana kadar devam ediyor. 8. hafta bulantılar tavan yaptı, tam da tatile gittiğimiz hafta! Bulantıları bastırmak için sürekli birşeyler yiyorum. Ve malesef kilo alıyorum ama engel olamıyorum. Öyle bir yeme isteği ki, yemezsem ağlayasım geliyor. Karnım acıktığında hiç sabredemiorum. Bağırsak fonksiyonlarım da tamamen durdu. Doktor dün Duphalac şurup verdi. Kadın doğum doktoruma da danıştım, içebilirsin dedi. Dün akşam içtim, iyi geldi şurup. Tamamen bitkiselmiş, hamilelikte bir zararı yok. Bilginiz olsun. :) Endokrinologum kiloları kafana takma, doğumdan sonra hallederiz onları dedi. Biraz içim rahatladı.

Bu arada, söylediğim gibi 8. hafta tatile gittik, toplamda 2500km araba kullandım. Doktoruma danışarak tabiki... 2 saatte bir mola verip yürüyerek gidersen sorun olmaz demişti. Gerçekten hiç sorun yaşamadım. Pek iyi geldi hatta :)

Gelişmeleri yine yazarım. Dualarınızı bekliyorum. :)

Not: Cinsiyeti sence ne diye sorup duruyorlar. Herkes kız diyor ama bence pipisi var. :) Bakalım kim haklı çıkacak :)

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Euthyrox'um ve ben

Bu sabah yine endokrinoloğa gittim. Son gittiğimden beri 5 kilo zayıflamışım. Bu kiloyu da son 2-3 haftada verdim. Ondan önce 1,5 aydır beni çok korkutan bir duraklama dönemi yaşadım ki evlerden ırak :)
Doktorum yine mezurayı aldı eline, "5 kg zayıfladıysan belinin 5 cm incelmiş olması lazım" dedi. "Yok galiba belim kalınlaştı ben sürekli yokluyorum öyle geliyor bana" dedim. Bir de baktık ki gerçekten 5 cm incelmiş. 
Aferinimi de aldım. :)

HOMA1IR değerim iyice düşmüş yani insülin direnci değeri.... Zaten normal sınırlara inmişti ama daha da aşağı inmesi güzel bir gelişme. TSH değerim hafif yükselmiş. O yüzden tekrar Euthyrox'a başladık. günde 37,5 mcg. Ayrıca doktorum artık gebelik düşünmeye başlayabilirsin dedi.  :) Onun için de folik asit takviyesine başladık. 

Bir de ilk kez vücut analiz cihazı ile ölçüm yaptı. Normalde olması gereken 33 kg su iken, bende 38 kg su varmış. Ödem var yani. Bol su içip, egzersiz yapmam gerek.

2 ay sonra görüşmek üzere, "senden sadece yürümeni istiyorum" diyerek uğurladı beni. Yüzümde kocaman bir gülümseme, keyfim yerinde işe geldim. :)

Kilo verişimdeki hızlanmayı bence içtiğim bitki çayına borçluyum. İçtiğim zaman ile içmediğim zaman arasında çok belirgin bir fark var. Eğer obezite cerrahisi geçirdiyseniz bu çaya 9. aydan itibaren başlayabilirsiniz. Eğer ameliyatlı değilseniz hiç durmayın hemen yapın ve için. :)

İşte tarif:

Zencefil (ben kuru kök zencefil kullanıyorum)
Kabuk tarçın
Mate çayı
Yeşil çay
Hibiskus
Biberiye
Rezene
Kekik
Limon

Limon hariç diğer tüm malzemeyi  eşit ölçülerde karıştırıp, hergün bir tutam demleyip, 2 fincan (bir sabah kahvaltıdan sonra, bir de öğleden sonra içiyorum. Siz yapabiliyorsanız 2. fincanı yatmadan önce için. Ben hep işyerinde içiyorum, evde pek aklıma gelmiyor. Bazen limon sıkıyorum ama çoğunlukla limonsuz içiyorum. Zencefil ve tarçın ölçüsünde 1/1 ölçü yapmak çok zor ama ben hepsini küçük parçalara kırıp, her çay demleyişimde demliğe mutlaka 1 parça zencefil, 1 parça tarçın gelecek şekilde dengeliyorum.

Çayı düzenli içtikten sonra düşüncelerinizi ve fayda görüp görmediğinizi bana yazarsanız çok sevinirim. :)





20 Haziran 2014 Cuma

Yoksa siz hala...

Demet Ella'nın sitesindeki hikayemi okumadınız mı? 

Ne ayıp!

Tık tık pliiz:  http://demetella.net/sizden-bize-2/

5 Haziran 2014 Perşembe

Güzel şeyler hep mi zararlıdır? Allah seni bildiği gibi yapsın ŞEKER

Malesef birçok insan gibi benim de çok sevdiğim şekerli gıdalar ve şeker hakkında can alıcı bir yazı. Lütfen sonuna kadar okuyun...

ŞEKERİN ZARARLARI

1. Şeker kanser hücrelerinin en çok sevdiği şeydir.
2. Şeker bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir.
3. Şeker vücudunuzun mineral dengesini bozabilir.
4. Şeker çocuklarda hiperaktivite, endişe, dikkat bozukluğu ve huysuzluğa sebep olabilir.
5. Şeker çocuklarda uyuşukluğa sebep olabilir.
6. Şeker çocukların okul başarısını olumsuz etkileyebilir.
7. Şeker trigliserit seviyesinde belirgin bir artışa sebep olabilir.
8. Şeker bakteri enfeksiyonları na karşı savunma sistemini zayıflatabilir.
9. Şeker böbreklere hasar verebilir.
10. Şeker krom eksikliğine yol açabilir.
11. Şeker bakır eksikliğine yol açabilir.
12. Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller.
13. Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açabilir.
14. Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine sebep olabilir.
15. Şeker safra kesesi kanseri için risk faktörü olabilir.
16. Şeker gözleri bozabilir.
17. Şeker serotonin seviyesini yükseltir; bu da kan damarlarını daraltabilir.
18. Şeker Hipoglisemiye sebep olabilir.
19. Şeker midenin asidik olmasına yol açabilir.
20. Şeker çocuklarda adrenalin seviyesini artırabilir.
21. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırabilir.
22. Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlamasına yol açarak yaşlanma sürecini hızlandırabilir.
23. Şeker alkol bağımlılığına yol açabilir.
24. Şeker diş çürüklerini artırabilir.
25. Şeker kilo alımı ve aşırı şişmanlığa katkıda bulunabilir.
26. Yüksek miktarda şeker yemek Crohn’s hastalığı ve ülseratif kolit riskini artırır.
27. Şeker kireçlenmeye sebep olabilir.
28. Şeker astıma sebep olabilir.
29. Şeker mantar enfeksiyonları na sebep olabilir.
30. Şeker safra taşı oluşmasına yol açabilir.
31. Şeker böbrek taşı oluşmasına yol açabilir.
32. Şeker istemik kalp hastalığına yol açabilir.
33. Şeker apendisite yol açabilir.
34. Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini şiddetlendirebilir.
35. Şeker dolaylı olarak hemoroide yol açabilir.
36. Şeker damarlarda varise yol açabilir.
37. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunabilir.
38. Şeker salya asiditesine katkıda bulunabilir.
39. Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olabilir.
40. Şeker glikoz toleransının düşmesine sebep olur.
41. Şeker büyüme hormonunu azaltabilir.
42. Şeker toplam kolesterolü artırabilir.
43. Şeker sistolik kan basıncını artırabilir.
44.Şeker gıda alerjilerine sebep olur.
45. Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunabilir.
46. Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açabilir.
47. Şeker çocuklarda egzama oluşuma katkıda bulunabilir.
48. Şeker kardiyovasküler hastalığa sebep olabilir.
49. Şeker DNA yapısını bozabilir.
50. Şeker katarakta sebep olabilir.
51. Şeker amfizeme sebep olabilir.
52. Şeker ateroskleroza sebep olabilir.
53. Şeker serbest radikal oluşumuna sebep olabilir.
54. Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür.
55. Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da karaciğerin boyutlarını büyütür.
56. Şeker karaciğerde yağ miktarını artırabilir.
57. Şeker karaciğerde patolojik değişimlere yol açabilir.
58. Şeker pankreasa zarar verebilir.
59. Şeker kabızlığa sebep olabilir.
60. Şeker miyopluğa sebep olabilir.
61. Şeker hipertansiyona sebep olabilir.
62. Şeker migren de dahil olmak üzere baş ağrılarına sebep olabilir.
63. Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme kabiliyetini zayıflatır.
64. Şeker depresyona sebep olabilir.
65. Şeker hormonal dengesizliğe sebep olabilir.
66. Şeker Alzheimer hastalığı riskini artırabilir.



ŞEKERİN GİZLİ İSİMLERi  ( Bu bölümü iyi okuyun lütfen, en önemlisi!)

Yiyeceklerin “içindekiler” listesinde şekerin farklı isimlerle gizlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu isimler ne mi? Sakaroz, esmer şeker, mısır şurubu, nişasta bazlı sıvı şeker, dekstroz, sorbitol, mannitol, xylitol, früktoz, meyve şurubu, glikoz, glikoz şurubu, bal, invert şeker, laktoz, maltoz, akçaağaç şurubu, melas, şeker şurubu, turbinado, amazake.


ŞEKERİN VÜCUDUNUZA ZARARLARI

• Fazla şeker tüketmek kan şekerini çok çabuk artırıyor ve pankreas aşırı insülin salgılıyor. Buna “metabolik sendrom” deniyor. İnsülin, şekeri regüle ettikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan şekerindeki ani düşüşse sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.
• Diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, böbrek taşları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor.
• Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle de göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta dokuları bozularak yağa dönüşüyor.
• Bağışıklık sistemi zayıflıyor. Vücut soğuk, sıcak veya mikroplara karşı koyamıyor.
Her yerde “şeker” var
Kek, pasta, baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi… Bebek maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.
Çocuklar ve bebekler için çok sakıncalı
şekerin zararlarıÖzellikle bebek mamasında bile şeker olması, çocukların beslenme zevkinin bir ömür boyu yanlış bir yolda gitmesine neden oluyor. Günümüzde artan aşırı şişmanlığını sorumlularından biri de bebekken tanışılan şeker olsa gerek. Bebek mamasında anne sütüne oranla yüzde 60 daha fazla şeker bulunuyor!
Şekerdeki genetik risk
Şekerle ilgili çok önemli başka bir tehlike daha var. Genetiğiyle oynanmış mısırdan “mısır şekeri” üretiliyor. “Nişasta bazlı sıvı şeker” de denilen bu “oynanmış” şeker, çikolata, gofret, gazlı içecek, baklava, mısır gevreği gibi endüstriyel gıdalarda en çok kullanılan şeker türü. Genetiğiyle oynanmış gıdalar ise, başlı başına sayfalarca yazı yazılabilecek bir konu. Doğal halinde değil, insan eliyle “oynanmış” genlere sahip yiyecekler yediğimizde, bizim vücudumuzda da genlerimizi ilgilendiren değişiklikler olabileceğinden korkuyor bilim adamları. Günümüzde yaygınlaşan besin alerjileri, kanser gibi rahatsızlıkları n nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor.

- Alıntıdır-

27 Mayıs 2014 Salı

Yaz mevsiminden nefret ediyorum

Oldum olası yaz mevsiminden hep nefret etmişimdir, çünkü sıcağa tahammülüm çok çok az. Birçok şişman insan için yaz mevsimi kabustur. Sıcak, terlemek, denize girerken utanmak (hatta belki hiç girememek), yazlık kıyafetlerle kış kadar iyi kamufle olamamak, kıyafet bulamamak vs. liste uzar gider.

Hayatımda ilk defa, bu yazın gelişine seviniyordum. Hatta ameliyattan sonra sürekli üşüdüğüm için, bu yaz eskisi kadar çok bunalmayacağımı hissediyorum, Mayıs sonu geldi, insanlar askılıları giymeye başladı ben hala üşüyorum desem yalan olmaz. Ama doğrudan güneş ışığı almaktan hep nefret ettim ve edeceğim. Yaşasın gölge... 

Velhasıl, konuyu bağlayacağım nokta şudur ki; ilk kez üstüme göre kıyafetleri rahatça bulabildiğim ve bunalmayacağım bir yaz geçirecekken, acı gerçek yüzüme tokat gibi çarptı. Eskiden çoook şişman olan kollarım şu an sönmüş birer balon gibiler, bıngıl bıngıl oldular ve ben bu kollarla hiçbir istediğimi giyemiyorum. Tüm yazlık bluzlar kısa kollu. Tam birşey beğeniyorum bakıyorum kollar kısacık. Her zaman da dirseğe ya da dirsek üstüne kadar uzun birşey bulamıyorum. Napıcam ben yaaa? Kafaya iyice taktım kollarımı.

Sürekli internetten kol germe ameliyatlarını izliyorum, sitelerden okuyorum ama kafam çok karışık. Bazı kol germe ameliyatı fotoğraflarında sonuçlar çok başarılı. Bazıları ise eskisine göre tamam toparlanmış falan ama yamuk yumuk kollar olmuş. Bilen, yaptıran varsa nolur bana yardımcı olsun. Özellikle şu sorularıma cevap verin,  yalvarıyorum size:   :) 

- Kol germe ameliyatı nasıl bir süreç? Ağrı, sancı, hastanede yatış, sonrasında günlük işlere, kendi ihtiyaçlarını karşılamaya dönüş süresi ?

- Kollar kaymak gibi dümdüz oluyor mu? Yoksa benim gördüklerim gibi orası şiş burası dar gibi tuhaf bir şekle mi geldi? Bunda sarkıklık derecesinin bir etkisi var mıdır? 

- Kollarınızdaki dikiş izlerinin ameliyattan sonraki farklı evrelerde görünümünde değişiklik oldu mu? 

- Varsa bana fotoğraflarını gönderir misiniz?

- Hangi doktora yaptırdınız? Doktorunuz bu ameliyatta deneyimli mi?

- Ne kadara mal oldu? 

- Pişman mısınız? 



Bunun dışında bir de gıdımda büzüşme ve sarkma var. Bunu belki ameliyatsız kotarabilirim diye umuyorum. Bu konuda da önerilere açığım. :)


13 Mayıs 2014 Salı

Endokrinoloğa gittim

2 yıl aradan sonra dün endokrinoloğa gittim. En son gittiğimde 148 kilo olduğum için, adamcağız beni tanıyamadı, şaşırdı. Muhtemelen tek tüp mideli hastası olduğum için ameliyatımla ilgili çok soru sordu, bol bol inceledi beni :) Mezuralarla ölçülerim mi alınmadı, neler neler :)

Kan tahlillerimin sonuçlarını çok beğendi. Tiroid için şimdilik ilaç kullanmama gerek yokmuş. TSH'ım 2.2 olduğu için, gebelik planı yaparsanız ancak o zaman başlamamız gerekir dedi. Gebelik açısından ideali 2'nin altında olmasıymış. Ben tekrar ilaca başlayacağımı sanırken bu gelişme beni şaşırttı açıkçası...

Bir başka şaşırtıcı gelişme de, insülin direncim tamamen iyileştiği halde tekrar Diaformin içmemi istedi. 2 yıl önce sabah 1000mg. akşam 1000mg şeklinde kullanıyordum. Sonra ilacı bırakmıştım. Aslında toplamda 1 kutuyu bile bitirmemiştim. Bu sefer günde 1 kez 1000mg. kullanacakmışım. İlk bir hafta ilaca alışmak için yarım kullanacağım, 8. gün 1000mg. olarak kullanmaya devam edeceğim."İnsülin direnciniz geçmiş fakat vücuttaki etkileri öyle çabuk yok olmaz" dedi doktor bey. O yüzden destekleyici tedavi olarak şimdilik içecekmişim. Ben ilaç içmeyi hiç sevmiyorum. İnşallah fazla uzamaz bu ilaç olayı. 

2 ay sonra mutlaka görmek istiyorum seni dedi. 2 ay sonraya randevumu şimdiden aldım. Bakalım ilacın ne gibi etkisi olacak, zayıflamaya yardımcı olduğu da söyleniyor ama önceki kullanımımda ben hiç zayıflamamıştım. İlaç bende ilk hafta mide bulantısı ve iştahsızlık yapmıştı, sonra o da geçmişti. Göreceğiz...

Ayrıca, gördüğüm tedaviler karaciğerimi ve böbreklerimi etkilememiş, sevindirici bir durum dedi doktorum. Ben de pek sevindim tabi. :)


9 Mayıs 2014 Cuma

1. yıl güncellemesi

Evetttt gelelim 1. yıl kilo güncellememizeee...

Kelimeleri o kadar uzattığıma bakmayın, aslında "şok, şok" gibi bir durum yok. Kağnı hızında devam ediyor kilo verişim. :)

Amaaaaaaa, artık 90'larla vedalaşıp 80'lere merhaba dedim.

Bu sabah itibariyle kilom 89,4.  Hedefim 75. Ama başarabilecek miyim bilmiyorum. Endişelenmiyor değilim...

İstatistiksel bir öncesi sonrası yaparsak:

1 yıl öncesi

Boy: 1.73
Kilo: 146
Ayakkabı no: 40-41
Beden üst: 56-58
Beden alt: 58-60
VKİ (BMI): 48,78

1 yıl sonrası 

Boy: 1.73  - uzar diye umdum ama uzamadı :(
Kilo: 89,4
Ayakkabı no: 39-40
Beden üst: 46
Beden alt: 44
VKİ (BMI): 29,87

Buna göre, op öncesi morbid obezken artık obez bile değil, fazla kiloluyum. Ama psikolojik olarak hala kendimi çok şişman görüyorum. Beden algısının değişmesi en zor kısmıymış gerçekten. Bir gün "vay ne kadar ufaldım" diye düşünürken, başka bir gün "Allahım ne kadar şişmanım, bu muydu olup olacağı, bu kadar mı?" diyorum. İyice tırlattım...

Neyse buna da çok şükür, devamı da gelsin inşallahhhhhhhhhhh! Darısı isteyen herkesin başına...

7 Mayıs 2014 Çarşamba

1. yıl kontrolü

Dün, 1. yıl kontrolüm için kan verdim. 5 yerimden deldikten sonra 5 tüp kanı alabildiler. Heryerim morardı yine... Neyse, yapacak birşey yok. Bugün sonuçlar geldi de ellerimin acısını unutturdu bana. :) 

Tahlil sonuçlarıma göre; ameliyattan öncesiyle kıyaslayınca, karaciğer fonksiyonlarımda müthiş bir düzelme var. Zaten birkaç ay önceki tomografide de karaciğer yağlanmam grade III'den I'e gerilemişti. Buna çok sevindim. 

2 yıl önce, insülin direnci teşhisi konduğu için Diaformin'e başlatılmıştım. Fakat optan önce ilacı bırakmıştım. İnsülin direncim tamamen ortadan kalkmış. Potasyum, kalsiyum vs. tüm değerler iyi. Kan şekeri şahane. Kolesterol desen öyle. Herşey normal sınırlarda. 

Ama beni en çok mutlu eden B12 vitaminimin iyi çıkması oldu. Ameliyatlılarda en sık görülen sorun B12 eksikliği. Ve iğne olmak zorunda kalıyorlar. Ben 1 yılda hiç B vitamini takviyesi  ya da iğne olmadan değerim gayet iyi çıktı. Amacım daha da yükseltmek. 

Buradan şunu anlıyoruzki; doğru besleniyorum! Aferin bana :)

TSH değerim bile eskiye oranla çok iyi. 1 yıldır haşimato için içtiğim ilacı içmiyorum. Pazartesi endokrinolog randevum var. Yeni bir doz ayarlaması yapacaktır muhtemelen. Tekrar ilaca başlayınca metabolizmamın da hızlanacağını umuyorum. 

9 Mayıs Cuma, benim 2. ameliyatı olduğum günün yıldönümü. 2. ameliyatla kilo vermeye başladım. O yüzden yıldönümüm bu. Cuma sabahı tartılıp 1 yılın sonucunu yazacağım. Takipte kalın... :)

24 Nisan 2014 Perşembe

24 Nisan!!!

Bugün 24 Nisan, hüzün doluyor insan! En azından ben doluyorum. Tam 1 yıl önce bugün ameliyat masasına yattım. Ne kadar da neşeyle giymiştim ameliyat önlüğünü. Aslında içimde tarifsiz bir korku vardı. Nitekim sedyeyle odadan çıkıp ameliyathaneye giderken zırıl zırıl ağlamıştım. Eşimi bir daha göremeyeceğim korkusu sarmıştı içimi.

Sonrası malum, gerçekten çok çileli, çok yıpratıcı, üzücü günler, aylar geçirdik o hastanede. 2 gün yatıp çıkacağımı sandığım o odada tam 4 ay  yaşadık...(aslında 3,5 ayı o odada, sonrası başka hastanede, çaktırmayın :P)


Ameliyata gireceği için salakça bir mutluluk içinde olan, başına geleceklerden habersiz, saf ben...




O 4 ayda neler mi oldu;


Kaçak, ateş, halüsinasyonlar, her yerime takılı hortumlar, maskeler, cihazlar, burnumdaki nazo enteral hortum, sonrasındaki sinüzit çilesi ve o hortumun boğazıma kaçan bandı! İnsan 1 ay tükürüğünü yutamaz mı! Yutamadım işte, bir daha da hiçbir zaman yutamayacağım hissine kapılmıştım. Resmen tüylerim diken diken oluyor hatırladıkça...




Daha neler neler var, zırt pırt çekilen akciğer filmleri, sayamadığım kadar çok içtiğim o iğrenç metilen mavisi... Drenimi çektiklerinde ucu masmavi idi, boyanmıştı. Kimbilir, iç organlarım da artık mavidir belki :) O dren ki başlarda 1-1,5 lt akıntıları gördü, onun aşama aşama azalışı, gözümün sürekli onda olması. Defalarca bu sefer tamam bak mavi sıvı gelmedi drenden deyip de, bir saat sonra o hortumda mavileri görüp yıkıldığım kabus dolu kaçak testleri...   
Yanlış yapılan iğneler, yanlış yapılan ilaçlar, bradikardiler, taşikardiler, tekerlekli sandalyeler. Sonrasında Ankara'da çektiğim sefillik, üzüntü.... Allah'ım resmen ağlayacağım... 

Neyse, aslında ben bu yazıya, dün tanıştığım arkadaşım Nazife'nin beni yazmak için teşvik etmesi sonucu, güzel şeyler hatırlayıp, güzel şeyler yazmak için başlamıştım. O yüzden esas konuya geleyim.

Hastalığım süresince, aynı kandan candan olanlar bile beni terketmişken, O bir gün bile elimi bırakmadı. 4 ay benimle hastane köşelerinde süründü, üzüldü, ağladı. En çok da gece uyanıp onu başucumda ağlayıp dua ederken bulduğumda üzülüyordum. Ben öleceğimden çok emindim, hatta o kadar yıpranmıştımki "bir iğne vurun öldürün beni" diye ağlıyordum. Ama baktımki, ben böyle yaptıkça o kahroluyor, sadece onun için yaşamak ve iyileşmek için daha güçlü olmaya karar verdim. Herşeye sadece onun için katlandım. Hergün dua ediyorum, onu tanıdığım için... O benim canım kocam, en kıymetlim! Ne kadar sevdiğimi anlatmaya yetecek bir kelime de bulamıyorum. Tıkanıyorum, seviyorum ulannn! İyiki varsın... (gerçi muhtemelen bu yazımı okumayacak, blogumu takip ettiği filan yok hainin.. ama olsun ben bunları yazmalıydım...)






Şanssız gibi görünsem de ben aslında çokkkk çokkk şanslıyım... 








Not: 2. ameliyatımı olduğum tarih, yani 9 Mayıs'ta 1. yıl güncellememle geri döneceğim. Çünkü ancak 2. ameliyattan sonra kilo vermeye başlamıştım. Benim için esas yıldönümü o gün başlıyor... :) Bekleyin anacım.

17 Mart 2014 Pazartesi

Son durumlar

15 Mart Cumartesi günü balon dilatasyon yapılacaktı fakat 1 ayı geçkin akıntım yok, 2,5 haftadır da delik kapandı. Bu sebeple doktorum bekleme kararı aldı. Belki de iyileşiyormuş kendi kendine... Eğer tekrar şişme, akma vs. olursa o zaman yapacağız. İnşallah böyle devam eder... 

Operasyondan sonra 10 ayı geride bıraktım. Giden 53 kilo... Bir foto yayınlayayım bunun şerefine :)


3 Mart 2014 Pazartesi

Sağlıklı beslenmenin renkleri


Sebze ve meyvelerde bulunan renk verici öğeler çok güçlü antioksidan özelliktedir. Bu nedenle günde 5 değişik renkte sebze ve meyve tüketimi gereklidir.

KIRMIZI

Domatese kırmızı rengini veren likopen, birçok kanser türüne karşı koruyucudur.


MOR-KIRMIZI

Nar, mürdüm eriği, çilek, böğürtlen gibi mor-kırmızı renkli meyveler çok güçlü antioksidan özelliği taşıyan flavanoidlerden zengindir. Dolaşım ve sinir sistemine olumlu etkileri vardır.


YEŞİL

Yeşil renkli sebze ve meyvelerde bulunan klorofil, hücre yenilenmesinde önemli rol üstlenir. Ayrıca içerdiği diğer mineraller sayesinde de vücudun elektrolit dengesi sağlanmış olur.


SARI-TURUNCU

Sarı-turuncu meyve ve sebzelerde beta karoten dediğimiz A vitaminin öncü maddeleri vardır. A vitamini gibi çok güçlü antioksidan etkileri bulunur.

BEYAZ

Elma, armut, karnabahar, kereviz, pırasa gibi beyaz sebze ve meyveler içerdikleri çözünebilen lifler ve antioksidan özellikteki ögeler sayesinde detoks diyetlerinin vazgeçilmez besinleridir.





20 Şubat 2014 Perşembe

Funduslasak da mı saklasak, funduslamasak da mı saklasak?

Ayın 13'ünde doktora gittim ve endoskopi yapıldı. Doktorum ve Brezilyalı misafir doktorumuz midemde 3 ana sorun belirlediler. 

1- Fundus bol bırakılmış (ve kaçak da bu bölgede)
2- Midenin içinde mukozada bir köşe var
3- Midenin alt kısmı dar yapılmış

İşte bu yüzden midenin altındaki darlık üst kısma basınç oluşturarak kaçağa sebep olmuş ve kapanmasını da engelliyormuş. İçerideki köşe ve alttaki darlık yüzünden yediklerimi zor sindiriyorum ve midenin üst bölümünde gölleniyormuş. Dolayısıyla o bölgedeki kaçağı sürekli dürtüklüyor... Yani öncelikle anatomik problemin giderilmesi gerek.

Doktorum üçlü bir endoskopik tedavi önerdi. 

1- Midenin alt kısmındaki darlık balon dilatasyon ile genişletilecek,
2- Mukozadaki köşe kesilecek,
3- Fundus endosleeve yöntemi yani Apollo cihazı ile dikilip küçültülecek.

Sonuçta ben mide katlamalı tüp mideli olacağım. :) Tuhaf bir cins olduğumu her zaman kanıtlamasam olmaz...

Midenin altındaki basınç azaldığında fistül kendi kendine iyileşebilirmiş bile. Umuyoruzki bu yöntemlerle sorunlarım çözülür ve ben iyileşirim. Yoksa cerrahi seçenekler çok riskliymiş. Midenin tamamen alınması (total gastrektomi) da seçenekler arasında ve ben bunu düşündükçe çıldırıyorum. Çok çok üzgünüm. 

7 Şubat 2014 Cuma

Tüp mide (sleeve gastrektomi) ameliyatım ve kaçak - Bölüm 3

Doktor beyle konuşmamız sonucunda, endoskopik olarak fibrin yapıştırıcı, klip vs. gibi seçeneklerin olduğunu öğrendim. Ameliyat ise son çare.
Yapılması gereken ameliyat bir tür gastrik by-pass ameliyatı. Yani ince bağırsağı kaçağın olduğu yere bağlayarak akışı bağırsağa kanalize ediyorlar. Benim anlamadığım milletin 1-2 cm kaçakları bile kapanırken benim 3 mm'lik kaçağım neden kapanmıyor. Üstelik bu en baştaki büyüklüğü, şu an geldiğimiz noktada midemde bir delik bile yok. 3 Aralık'ta fibrin yapıştırıcı uygulaması yapıldı. Doktor bey midemde belirgin bir delik olmadığını söyledi. Muhtemelen doku arasından sızma gibi bir durum var. Fibrin'den sonra 17 gün boyunca hiçbir sorun çıkmadı, herhangi bir iltihap vs. akmayınca bu işin artık bittiğini düşüp sevinmiştik fakat 20 Aralık'ta yine dren yerimde acı ve şişme oldu. Delindi ve tekrar iltihap akmaya başladı.

Bugün 7 Şubat, hala akıyor. Bazen az, bazen çok. Geçen hafta 5 gün hiç akmadı, yine ümitlendim, 2 gün önce yine şişti yine patladı. Delik de öncesine göre büyüdü. :( Tekrar açılacaksan hiç kapanma lanet olası, hem ümitlerimi söndürüyorsun hem canımı daha fazla acıtıyorsun.

Doktorum ayın 13'ünde beni çağırdı, tekrar inceleyip, ne yapılabileceğine karar verecekler. Kendisine gerçekten benimle bu kadar ilgilendiği için minnettarım. Bir kasabın bu hale getirdiği bir hastayla bu kadar uğraşmayı her hekim istemez. Ama iyi insanlar da var işte... Allah'a şükürler olsun.

Ne yapılacak ya da birşey yapılacak mı bilemiyorum... Belki hastane yatışı gerekebilirmiş. Hiç birşey belli değil, çok heyecanlıyım ve çok korkuyorum. 

Artık iyileşmek, korkusuzca normal hayatıma dönmek istiyorum. Çocuk sahibi olmak istiyorum. Yaşım 34 oldu. Bu ameliyatı ve zayıflamayı en çok da rahat bir hamilelik geçirmek, kilom yüzünden bebeğime bir sorun yaşatmamak için istemiştim. Fakat şu an çocuk sahibi olma hayalimden de giderek uzaklaştığımı hissediyorum. Sağlık sorunları bitmeden çocuğum olamaz, yaşım ilerliyor. 

Hayat çok acımasız.

3 Şubat 2014 Pazartesi

Tüp mide (sleeve gastrektomi) ameliyatım ve kaçak - Bölüm 2


Uzuun bir aradan sonra hikayenin ikinci bölümünü yazayım dedim, eksik kalmasın. :)
2. yapılan açık ameliyattan sonra tam 3.5 ay daha hastanede yattım. Bunun 3 ayı ameliyat olduğum hastanede. Son 2 haftası ise Ankara'da başka bir hastanede. 8 Ağustos 2013 sabahı yani Ramazan bayramı sabahı apar topar toplanarak ambulans ile Ankara'ya sevk edildim. Ya da postalandım. Adına ne derseniz artık... Orada hemen BT yapıldı, midemde belirgin bir kaçak göremediklerini söylediler.



Sonraki 2 hafta boyunca berbat bir ortamı olan berbat hastanede yattım, hayatımın en zor günleriydi belki de... Allahtan eşim hep yanımdaydı. O olmasaydı dayanabilir miydim bilmiyorum. Bu süreçte ona çok şey borçluyum. Allah ayırmasın...   Bunları düşündükçe duygusala bağlıyorum hep elimde değil...



Dediğim gibi, 2 hafta boyunca birçok test yapıldı; endoskopi, pasaj filmi, metilen mavisi ile kaçak testi vs. ama hiçbirinde kaçak göremediler. Drenimden gelen sıvı da epey azalmış ve berraklaşmıştı. Herşey yolunda gibi görünüyordu fakat içimden bir ses bu kadar kolay olamayacağını söylüyordu. "Birşeyin yok" diyerek beni sıvıya başlattılar, ertesi gün de drenimi cektiler. Herşey yolunda görünüyordu ama ben hala inanmıyordum nedense. 5-6 gün sonra da beni taburcu ettiler. Birkaç gün sonra kontrole gel dediler. Birkaç gün Ankara'da kaldım, kontrole gittim. Ultrason çekildi, kan testleri yapıldı. Ultrasonda gri bir alan gördüler ama üzerinde durmadılar, CRP değerim de 45'ti. Bunu da önemsemediler. Ve ben evime döndüm.



Birkaç gün sonra dren yerimde hergün giderek artan bir acı başladı. 1 hafta sonra artık yardımsız oturup kalkamaz haldeydim ve birdenbire o bölgenin şiştiğini farkettik. Yanardağ misali, göğsümden bile büyük bir şişkinlik. Hemen ameliyat olduğum sevgili hastaneme gittim. Apse yapmış dediler. Yine giydik ameliyat önlüğünü indik ameliyathaneye. Lokal anestezi ile orayı deldiler, apsenin bir kısmını akıttılar, ucu açık bir hortum parçası soktular. Düdük gibi. Ertesi gün de antibiyotiklerimi yazarak beni eve gönderdiler. Sonrasındaki 1 hafta iğrençti. Oradan akan iltihaplara spanch yetiştiremediğimiz günleri hatırlarım. Yine o bir hafta boyunca eşimin ve kayınvalidemin yardımıyla yatıp kalktım. Pansumanlarıma da onlar yardım ettiler. Zamanla antibiyotiklerin yardımıyla iltihap kurudu. 



Tekrar tomografi çektirdim. Bir sıkıntı görünmüyordu ama aslında orada bir fistül hattı varmış. Bunun bir fistül olduğunu bu olaydan yaklaşık 2,5 ay sonra öğrendim. Ameliyat olduğum hastanedeki doktor "aa evet o bir fistül zaten, bunu mu kafana takıyorsun o kendi kendine geçecek" diyerek, muayene bile etme gereği duymadan beni gönderdi. Ne kadar zaman sürer 1 sene sürer mi diye sorduğumda, "yok canım daha neler" gibisinden bir cevap bekledim ama aldığım cevap şuydu: "Allah bilir, 1 sene 2 sene, artık ne zaman kapanırsa". Bu cevap karşısında yıkılmış olarak hastaneden çıkıp ağlayarak eve geldim. Ve hemen başka bir doktora gitmeye karar verdim. Işık hızıyla randevumu aldım ve eşimin reflü ameliyatını yapmış olan güvendiğim başka bir cerraha gittim. Kendisine durumu anlattıkça o güleryüzlü adamın renginin sarıdan kırmızıya oradan mora dönüşünü canlı canlı izledim. Gerçekten yüz ifadesi vahimdi. Doktor bey bana tomografilerin hatalı çekildiğini. Opak maddeli suyu içerek çektirmekle kaçağın anlaşılmayacağını, bunun yerine dren yerindeki delikten maddenin verilip, mideye gidip gitmediğine bakmak gerektiğini söyledi. Ve ertesi gün bu şekilde bir tomografi çektirdim. Sonuç: dren yerinden verilen madde mideme ulaştı! Yani orada hala bir kaçak hattı vardı! 



Ben yine ağlaya zırlaya, yıkılmış halde hastaneden çıktım. İşe dönerken, obezite cerrahisi konusunda güvendiğim yegane hekimlerden birine durumu mesaj attım.
Bugün çok yazdım, devamı yarın :P  (bu sefer vallahi yarın yazıcam :) )